Oğuz Atay photo

Oğuz Atay

Oğuz Atay (1934–1977) was a pioneer of the modern novel in Turkey. His first novel, Tutunamayanlar (The Disconnected), appeared 1971-72. Never reprinted in his lifetime and controversial among critics, it has become a best-seller since a new edition came out in 1984. It has been described as “probably the most eminent novel of twentieth-century Turkish literature”: this reference is due to a UNESCO survey, which goes on: “it poses an earnest challenge to even the most skilled translator with its kaleidoscope of colloquialisms and sheer size.” In fact one translation has so far been published, into Dutch: Het leven in stukken, translated by Hanneke van der Heijden and Margreet Dorleijn (Athenaeum-Polak & v Gennep, 2011). It appears also that a complete English translation exists, of which an excerpt won the Dryden Translation Prize in 2008: Comparative Critical Studies, vol.V (2008) 99. His book of short stories, Korkuyu Beklerken, has appeared in a French translation by Jocelyne Burkmann and Ali Terzioglu as En guettant la peur, Paris, L'Harmattan, March 2010.

He was born October 12, 1934 in İnebolu, a small town (population less than 10,000) in the centre of the Black Sea coast, 590 km from İstanbul. His father was a judge and his mother a schoolteacher, thus both representative of the modernization of Turkey brought about by Atatürk. Although he lived most of his life in big cities this provincial background was important to his work. He was at high school in Ankara, at Ankara College until 1951, and after military service enrolled at Istanbul Technical University, where he graduated as a civil engineer in 1957. With a friend he started an enterprise as a building contractor. This failed, leaving him (as such experiences have for other novelists) valuable material for his writing. In 1960 he joined the staff of the İstanbul Academy of Engineering and Architecture, where he worked until his final illness; he was promoted to associate professorship in 1970, for which he presented as his qualification a textbook on surveying, Topoğrafya. His first creative work, Tutunamayanlar, was awarded the prize of Turkish Radio Television Institution, TRT in 1970, before it had been published. He went on to write another novel and a volume of short stories among other works.

He died in İstanbul, December 13, 1977, of a brain tumour. He spent much of his last year in London, where he had gone for treatment. He is buried in Edirnekapı Martyr's Cemetery. He married twice, and is survived by a daughter, Özge, by his first marriage.

Atay was of a generation deeply committed to the Westernising, scientific, secular culture encouraged by the revolution of the 1920s; he had no nostalgia for the corruption of the late Ottoman Empire, though he knew its literature, and was in particular well versed in Divan poetry. Yet the Western culture he saw around him was largely a form of colonialism, tending to crush what he saw was best about Turkish life. He had no patience with the traditionalists, who countered Western culture with improbable stories of early Turkish history. He soon lost patience with the underground socialists of the 1960s. And, although some good writers, such as Ahmet Hamdi Tanpınar, had written fiction dealing with the modernisation of Turkey, there were none that came near to dealing with life as he saw it lived. In fact, almost the only Turkish writer of the Republican period whose name appears in his work is the poet Nâzim Hikmet.

The solution lay in using the West for his own ends. His subject matter is frequently the detritus of Western culture — translations of tenth-rate historical novels, Hollywood fantasy films, trivialities of encyclopaedias, Turkish tangos.... — but it is plain to any reader that he had a deep knowledge of Western literature. First come the great Russians, particularly Dostoevsky, with a particular liking for Ivan Goncharov's Oblomov: he was not alone in seeing a peculiar affinity betwee


“Coşkun:… Artık benim sesimi de dinlemeli insanlar! İster keman sesi olsun,ister oyun sesi;yeni bir ses getirmeliyim bu dünyaya!”
Oğuz Atay
Read more
“Coşkun:Olsun.Hem oyunları ciddiye almıyor muyuz?”
Oğuz Atay
Read more
“(..)Sonra Nazlı’yı kaybettim. Şimdi bazen düşünürüm: Ne olurdu, aramızda her şeyi konuşmuş olsaydık. Nazlı bana evden ayrıldıktan sonra nasıl yaşadığını anlatsaydı, neden birdenbire kaybolmak istediğini açıklasaydı. O kadar sevdiğim karımın hayatına ait bir kısmı, hiç bir zaman bilemedim. Sanki iki yıl, Nazlı hiç yaşamadı bana göre. Biliyorum, denebilir ki, üzücü olaylarla karşılaşacaktı; insan, belki de hiç istemediği sözleri duyacaktı. Olsun; hiç bilmemekten, bir insan hayatının o kadar yılını hiçe saymaktan daha iyidir herhalde. Onun iki yılını yok saymakla, onun bu yıllarda neler hissettiğini bilmek istememekle, çok sevdiğim bu insana da bir bakıma hürmetsizlik etmiş oldum.(..)”
Oğuz Atay
Read more
“Sevgili Bilge, bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. Sana, durup dururken yazmak zorunda kalmasaydım. Bütün meselelerden kaçtığım gibi uzaklaşmasaydım senden de.İnsanları, eski karıma yapmış olduğum gibi, büyük bir boşluk içindebırakmasaydım. Kendimden de kaçıyorum gibi beylik bir ifadenin içinedüşmeseydim. Bu mektubu çok karışık hisler içinde yazıyorum gibi basmakalıp sözlere başvurmak zorunda kalmasaydım. Ne olurdu, bazı sözleri hiç söylememiş olsaydım; ya da bazı sözleri hiç söylememek için kesin kararlar almamış olsaydım. Sana diyebilseydim ki, durum çok ciddi Bilge, aklını başına topla.Ben iyi değilim Bilge, seni son gördüğüm günden beri gözüme uyku girmiyor diyebilseydim. Gerçekten de o günden beri gözüme uyku girmeseydi. Hiç olmazsa arkamda kalan bütün köprüleri yıktım ve şimdi de geri dönmek istiyorum, ya da dönüyorum cinsinden bir yenilgiye sığınabilseydim. Kendime, söyleyecek söz bırakmadım. Kuvvetimi büyütmüşüm gözümde. Aslında bakılırsa, bu sözleri kullanmayı ya da böyle bir mektup yazmayı bile, ne sen ne aşk ne de hiçbir şey olmadığı günlerde kendime yasaklamıştım. Sen, aşk ve her şeyin olduğu günlerde böyle kararlar alınamazdı. Yaşamış birinin ölü yargılarıydı bukararlar. Şimdi her satırı, “bu satırı da neden yazdım?” diyerek öfkeyle bir öncekine ekliyorum. Aziz varlığımı son dakikasına kadar aynı görüşle ayakta tutmak gibi bir görevim olduğunu hissediyorum. Çünkü başka türlü bir davranışım, benimle küçük de olsa bir ilişki kurmuş, benimle az da olsa ilgilenmiş insanlarca yadırganacaktır. Oysa, sevgili Bilge, aziz varlığımı artık ara sıra kaybettiğim oluyor. Fakat yaralı aklım, henüz gidecek bir ülke bulamadığı için bana dönüyor şimdilik. Biliyorum ki, bu akıl beni bütünüyle terk edinceye kadar gidip gelen aziz varlık masalına kimse inanmayacaktır.Bazı insanlar bazı şeyleri hayatlarıyla değil, ölümleriyle ortaya koymakdurumundadır. Bu bir çeşit alın yazısıdır. Bu alın yazısı da başkalarıtarafından okunamazsa hem ölünür ve hem de dünya bu ölümün anlamını bilmez; bu da bir alın yazısıdır ve en acıklı olanıdır. Bir alın yazısı da ölümün anlamını bilerek, ona bu anlamı vermesini beceremeden ölmektir ki, bazı müelliflere göre bu durum daha acıklıdır. Ben ölmek istemiyorum. Yaşamak ve herkesin burnundan getirmek istiyorum.Bu nedenle, sevgili Bilge, mutlak bir yalnızlığa mahkum edildim. (İnsanların kendilerini korumak için sonsuz düzenleri var. Durup dururken insanlara saldırdım ve onların korunma içgüdülerini geliştirdim.) Hiç kimseyi görmüyorum. Albay da artık benden çekiniyor. Ona bağırıyorum. (Bütün bunları yazarken hissediyorum ki, bu satırları okuyunca bana biraz acıyacaksın. Fakat bunlar yazı, sevgili Bilge; kötülüğüm, kelimelerin arasında kayboluyor.)Geçen sabah erkenden albayıma gittim. Bugün sabahtan akşama kadarradyo dinleyeceğiz, dedim. Bir süre sonra sıkıldı. (İnsandır elbettesıkılacak. Benim gibi bir canavar değil ki.) Bunun üzerine onu zayıfbulduğumu, benimle birlikte bulunmaya hakkı olmadığını yüzüne bağırdım. (Ben yalnız kalmalıyım. Başka çarem yok.)...”
Oğuz Atay
Read more
“Beni anlamıyorlardı. Zarar yok. Zaten beni, daha kimler anlamadı.”
Oğuz Atay
Read more
“Ne kadar acıyorum kendime; bu yüzden başkalarına acımaya fırsat bulamıyorum. Bütün acımamı kendime harcadım.”
Oğuz Atay
Read more
“Herkesin istediği gibi yaşadığı uzak ülkenin özlemini duyuyorum.”
Oğuz Atay
Read more
“...buraya rüyalarımızı gerçekleştirmek gerçek cenneti kurmak ve kötü hayalleri kovmak üzere toplanmış bulunuyoruz onları gözyaşlarımızla mı eğlendireceğiz onlar bu çeşit eğlenceyi daha çok severler ama ne ağladık ne ağladık diye heyecandan titrerler birbirlerine anlattıkça oysa biz onlara cenneti sunacağız cennet muhallebiden duvarlar demek değildirsayın yetkili cennet insanların birbirlerini dinlemeleri demektir birbirlerine aldırmaları birbirlerinin farkında olmaları demektir sen beni dinleyeceksin sayın yetkili benim reyimle oraya geldin bana kulak vereceksin yanımdan hışım gibi özel muhafızların ve kurşun işlemez camlı arabalarınla rüzgar gibi geçmeyeceksin öyle sahte bir samimiyet de istemiyorum benimle el sıkışırken resimler çektirmen gereksiz...”
Oğuz Atay
Read more
“...belki de akıl hastasıdır aklımızı korumak hiç etkilenmemek gerekir sağlam insan yolda sağına soluna bakmadan dosdoğru yürüyen adamdır...”
Oğuz Atay
Read more
“Onu görüyorlardı. Hiçbir şey yapmadan, aptalca bir düzen içinde yaşarken kimse görmüyordu. Sonra, alışılmışın dışındaen küçük bir davranışı görüyorlardı. Nasıl görüyorlardı acaba? Sizi gördük diyorlardı.”
Oğuz Atay
Read more
“Öldükten sonra insanların bir yerde buluştuklarını söyleyenlere inanmak isterdim. Yaşarken, ne sıkıcı ve soluk insanlarla birlikte geçiriyoruz ömrümüzü. Hiç olmazsa öldükten sonra, aralarımda bulunmaktan zevk alacağımız insanlarla yaşasaydık.”
Oğuz Atay
Read more
“Aklımız maceralardan korkmasın biraz.”
Oğuz Atay
Read more
“Hayatımla oynuyorum. (Emel'in ellerini tutar.) Fakat bana acıyın, çünkü oyunlara ihtiyacım var. Ne var ki hiçbir şeyin sonunu getiremiyorum, oyunlarım hep yarıda kalıyor, fakat sizi sonuna kadar seviyorum.”
Oğuz Atay
Read more
“Hayır, sizi de sevmemeliyim. Çünkü her zaman olduğu gibi hayal kırıklığı bekliyor beni. Gene gülünç olmaktan korkuyorum. (Sesini yükseltir.) İnsafsız insanlar! Hayat gözyaşına bakmıyor. Oysa insanların merhametine muhtacım ben.”
Oğuz Atay
Read more
“DÖRDÜNCÜ ŞARKIBaharın son günleri; kömürlükler arasındaÇamaşır ipleriyle kesilenÜç ağaçlı bahçemizin yanındaki papatyalı arsaya bitişik400 Sert kaldırımlı ve yokuşu dikYolda, ayakkabılarımın burnunuÇarpmamaya çalışarak sekiyorum. (Becermekmümkün değil bunu.)Bir satıcı eşeğinin küfeleriyle sığmadığı darBoğazı aşıyorum405 Ve servi ağaçlarıyla kasvetVe daha birtakım ağır duygular verenKüçük meydana ulaşıyorum.Burada duvarları yıkıkBir mezarlık ve içinde bir türbe,410 (Yıllar sonra gördüğüm Karacaahmet MezarlıkBankasının -tövbe de-Yanında “bir küçük hesap sahibi” sayılırdı.)Türbenin parmaklıklarına düğümlenmiş çaputları.Sudan çıkarılmış bir ölünün parmaklarına takılıYosunlar gibi görürdüm. Ve duvarın önündeki kara çalı,415 Bana ölümün taştanlığını anlatan bir hocaydıkara sakallı.Çarpık mezar taşları arasında,Ölülerin beslediği çimenlerin ortasındaTürbedeki taş tabutlar kadarKayıtsızca uzanmış çocuklar.”
Oğuz Atay
Read more
“Çok yükseğe çıkamam; bende yükseklik korkusu var. Kimseyi yarı yolda bırakamam; bende ‘alçaklık’ korkusu var. Hayatta silgim hep kalemimden önce bitti. Çünkü kendi doğrularımı yazacağım yere, tuttum başkalarının yanlışlarını sildim. Beklenen hep geç geliyor; geldiği zaman da insan başka yerlerde oluyor. Kimseye göstermem üzüntümü. Gündüz gülerim, geceleri yalnız ağlarım.”
Oğuz Atay
Read more
“ÜÇÜNCÜ ŞARKISiz de benim gibi,GünleriSevgiyle isteyerekDeğil de, takvimden yaprak koparır gibi gerçekBir sıkıntı ve nefretle yaşadınızsa, Ankara güneşi sizin deUyuşturmuşsa beyninizi, Ata’nın izindeGitmekten başka bir kavramı olmayanCumhuriyet çocuğu olarak yayan,Pis pis gezdinizse (o sıralarda adı Opera Meydanı olan)Hergele Meydanı’nda, bu sarı ve tozlu alanİğrendirmediyse sizi,Bir taşra çocuğu sıfatıyla özlemeyi bilmiyorsanız denizi,Kaybettiniz (benim gibi).Oysa,Aynı Hergele Meydanı’nda,Gölgede on beş, güneşte yedi buçuğa tıraş edenBerberleri görmedenYalnız renkli yanını yaşadınızsa hayatınVer hergele ve beygir olduğunu duymadınızsa atın,Sakalı uzamış seyyar satıcılara kese kâğıdı satmadınızsa,İçinde süt ve salebin olmadığı “dondurmakaymak”tan tatmadınızsa(Aynı Hergele Meydanı’nda)Kazandınız. (Kimse yoktu -çirkinlikten başka-Selim’in yanında)En bayağı ve en müstehcen(Fakat fiyatı ehven)Romanları kiralamak için gecesi beş kuruşa,Samanpazarı’na çıkan yokuşaDeğil de sağa sapın. Etiler’in at oynatmış olduğuAnkara’da”
Oğuz Atay
Read more
“Yalnız yaşayan insanların, kendi ilerinde başlayıp biten eğlenceleri vardır.”
Oğuz Atay
Read more
“Ben de hepinizden farklı bir solucandım, kim bilir? Şimdi yarısı ezilmiş, yerde yattığı için belli olmuyor.”
Oğuz Atay
Read more
“Ne dediniz? Gene de seviyorlar mıymış beni? İşte beni bu incelikler öldürüyor. Batılı amcaların bulduğu bu incelikler! Yalnız kendimi sevdiğim halde, bunu başkalarına sevgi şeklinde belirtmek suretiyle kendimi aldatmak ve aynı zamanda bir bakıma onların daha gerçek sayılması gereken aşklarını, bu aldatıcı aşkımın yanında önemsiz görmekle, bir kere daha kişiliğime duyduğun aşkı ve vazgeçemediğim benliğimi ortaya koymakla kendinisevengillerin birtürlügerçekleri göremediğiiçinbaşkalarınınsevgisinemuhtaçgiller - familyasına mı giriyormuşum?”
Oğuz Atay
Read more
“Neymiş efendim? Hiçbir işin sonunu getirmemişim. Siz başlamayı bile göze almadınız.”
Oğuz Atay
Read more
“Dünyada bir tane kahraman bulunmalı. Tek başına yaşayanlara cesaret vermek için.”
Oğuz Atay
Read more
“Korktuğun her olaydan, başına gelmesinden ürktüğün her kötü rastlantıdan kaçınmak için onu ayrıntılarıyla düşünürsün hemen. Ayrıntılarıyla düşünmek şart. Yoksa bir noktayı bile düşünmeyi unutsan o nokta başına gelir. Yalnız yaşayanlar her şeyi hesaba katmak zorundadır. Başka türlü korunamazlar. Başka türlü yaşayamazlar. Allahım neler düşünüyorum! Düşün oğlum Hikmet. Düşün ki bunlar başına gelmesin ha-ha. İyi şeyleri düşünmekten kaçın sadece. Onlar başına gelsin. Mesele bu kadar basit işte.”
Oğuz Atay
Read more
“Romancılar için bulunmaz bir okuyucuyum Esat Ağabey,' derdi. 'Birinci sınıf okuyucu; hayır, daha ileri: lüks okuyucu. Kitaplarının böyle okunduğunu bilselerdi fakirler; bir türlü ölemezlerdi.”
Oğuz Atay
Read more
“Balzac, kendini romantik sanan genç kızların, saçma sapan hayallerini beslemek için okudukları ikinci sınıf bir romancıdır. - Selim Işık”
Oğuz Atay
Read more
“İnanarak dinlememizi güçleştiriyorlar. İnsan her sözü kuşkuyla karşılıyor artık. Gerçekle düş birbirine karışıyor; yalanın nerede bittiğini anlayamıyoruz. Tutunacak bir dalımız kalmıyor. Tutunamıyoruz.”
Oğuz Atay
Read more
“…çünkü yoruldum, çünkü her şeyi birbirine karıştırdım, çünkü bu dünyada gizli mezhep sorunu bile gelip beni buldu fakat sevebileceğim bir kadın, bol para, insan yakınlığı beni hiç bulamadı. Ben de üç yıl, dört ay önce acılaştım, huysuzlaştım, hiçbir şeyi beğenmez oldum; para kazanamayacağımı, insanları sevemeyeceğimi anlayınca uzaklara gittim, kimse beni bulmasın diye. Onlar da beni ciddiye aldılar, gelmediler…”
Oğuz Atay
Read more
“Her şeye yeniden başlamak mümkün değildi. İstesem de mümkün değildi. Nerede kaldığımı unuttuğuma göre, baştan başlamak için de birtakım yetenekler gerekliydi; daha talihli doğmuş olmak gerekliydi mesela.”
Oğuz Atay
Read more
“Ne yazık ki teknik imkansızlıklar ve bütçe yetersizlikleri, her hayırlı teşebbüs gibi bu araştırmanın da emekleme çağında kalmasına sebep olmuş...”
Oğuz Atay
Read more
“Fakat, sonradan garson olmuş bir filozof ya da filozof olmuş bir garsona göre, insanlar karışık salataya benzer.”
Oğuz Atay
Read more
“Babam beni mektebe götürdüğü zaman, çantamla birlikte artık uzun bir hayat tecrübesini de omzumda taşıyordum. Bir de Vatan denen bir şey vardı ki, çok iyi korunması gerekiyordu. Bizler, her sabah hep bir ağızdan onu özümüzden çok sevdiğimizi, ant denen bir şey içerek haykırıyorduk.”
Oğuz Atay
Read more
“Dünya, benim gibi insanlarla dolu mahallelerden meydana gelseydi, bir beton çölüne dönerdi. İnsanlığın ve insansızlığın yüz karasıydım. Kendime acımak istedim. Mutlak bir ümitsizliğe düşmek istedim. Belki tam düştükten sonra çıkmak kolay olurdu. Fakat, bütün bu düşündüklerimin, kelimelerden ibaret olduğunu biliyordum. Pencereye yaklaştım, başımı yukarı kaldırarak gökyüzüne baktım. Ay oradaydı. Bildiğim ay. Hayır, ben adam olmazdım. Gerçek bir acı duyduğumdan bile kuşkum vardı.”
Oğuz Atay
Read more
“Yeni bilgiler öğrenmek bir yana, eski bildiklerimi de unutmaya başladım. Düşüncelerimin doğruluğunu ölçmekten yoksun kaldım artık. Kimsenin gözünde anlattıklarımın yansımasını göremiyorum, artık? Her şeyi unutuyorum, noktalamayı bile? Ünlem işaretinin nerede kullanılacağını bilmiyorum? Üstelik ne ıstırap çekmeyi ne de gerçekten korkuyu öğrenebildim (ya da öğrenemedim). Hangi sözü kullanacağımı bilmiyorum. Yalnızlığın yalnız bana zararı dokundu. (İşte, bu cümlede iki kere 'yalnız' kelimesini kullandım.) Yenildiğimi kabul ediyorum? Gizli mezhep kuvvetlerinin geri çekilmesini istiyorum.”
Oğuz Atay
Read more
“Ne var ki dünyada “sizi anlıyorum” gözlerinin sahteleri türemişti;gerçeği sahteden ayırmak çok zordu.”Sizi anlıyorum konuşmanıza ihtiyaç yok” ya da “siz onlara bakmayın yalnız gözlerime inananın” bakışlarını çoğu aslında “bugünü geçirmek için birine ihtiyacım var” kalıbından ibaretti.İnsanın böyle sahtekarları görünce başı ağrıyordu.”
Oğuz Atay
Read more
“Önce kelime vardı” diye başlıyor Yohanna’ya göre İncil.Kelimelerden önce de Yalnızlık vardı ve kelimeden sonra da var olmaya devam etti yalnızlık.. Kelimenin bittiği yerden başladı. Kelimeler yalnızlığı unutturdu ve yalnızlık kelimeyle birlikte yaşadı insanın içinde.Kelimeler,yalnızlılığı anlattı ve yalnızlığın içinde eriyip kayboldu.Yalnız kelimeler acıyı dindirdi ve kelimeler insanın aklına geldikçe yalnızlık büyüdü,dayanılmaz oldu.”
Oğuz Atay
Read more
“-Herkes geçer diyor.Geçer mi olric? Herkes ne bilir acımı.Herkes ne bilsin acımızı.Yaşar gibi yapmaktan,özlemez gibi yapmaktan iyiymiş gibi yapmaktan..Nefes alıp onu içimde tutmaktan o nefeste boğulmaktan sıkıldım.Ki nefessizlikten değil nefesten boğulmaktır marifetimiz Olric.-Evet efendimiz-Bana katıldığını bilmek güzel.Arada ses vermen güzel.İçimin sesi de olmasa ölürüm yalnızlıktan...”
Oğuz Atay
Read more
“Ben, yalnızlığı istemekle suçlanıp yalnızlığa mahkum edildim. Bu karara bütün gücümle muhalefet ediyorum. Ben yalnızlığa dayanamıyorum, ben insanların arasında olmak istiyorum.”
Oğuz Atay
Read more
“Kelimeler, albayım, bazı anlamlara gelmiyor.”
Oğuz Atay
Read more
“Ağzının, güzel dudaklarının yanında bir gülümseme yaratmak için, ne uzun yollardan geçiyorsun. Kendinden veriyorsun ve durmadan eksiliyorsun. Oysa bazı insanlar, oldukları gibi kalarak, elde ederler istediklerini. Ben, kanımı damla damla süzerek veriyorum.”
Oğuz Atay
Read more
“SAFFET (üzüntülü): Ne yazık ki devrimin çocuğu olduğum için ilk günlerin heyecanını yaşayamadım. Ben kendimi bildiğim zaman bütün devrimler yapılıp bitirilmişti. (Coşkun’a seslenir). Ben hiçbir devrime yetişemedim üstat! COŞKUN (aynanın arkasından başını çıkararak): Ben bazılarında hazır bulundum.”
Oğuz Atay
Read more
“Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?”
Oğuz Atay
Read more
“hayır demedi. red red ediyorum. ne evet ne hayır. red red red ediyorum dedi. teşekkür ederim.”
Oğuz Atay
Read more
“İsimler, birbirinden farklı yaratıkları ayırt etmek içindir; bizleri değil.”
Oğuz Atay
Read more
“Çünkü benim durumumu en iyi sen anlarsın. Yalnızlığı ve korkuyu en iyi sen bilirsin. Yorgunluklar vardılar fakat ümitsizlik yoktular. Sen bir yerde bulunuyordun, yumuşak bir yerdeydin. Sert köşelere çarpmaktan yorulan aklımın durgun ve sürekli bir aşk içinde ancak seninle birlikte dinlenebileceğini biliyordum. Bizi başkaları anlamaz Sevgi. Başkalarının aklı başkadır. Bu yüzden ikimizi hep garip bakışlarla süzmüşlerdir. Şimdi beni de garip bakışlarla süzenler var. Ben onlara aldırmıyorum, insanların beni beğenip beğenmemeleri umrumda değil artık. Ben kendimi tanımakla ilgiliyim.”
Oğuz Atay
Read more
“... O zamanlar daha Olric yoktu, daha o zamanlar Turgut'un kafası bu kadar karışık değildi.”
Oğuz Atay
Read more
“Gerçek başkalarının bize uygulamaya çalıştığı tatsız bir ölçüdür. birimi insandır.”
Oğuz Atay
Read more
“Sancı filan da çekme olur mu? Dünyada yeterince acı var zaten.”
Oğuz Atay
Read more
“Ben ölmek istemiyorum, yaşamak ve herkesin burnundan getirmek istiyorum, bu nedenle mutlak bir yalnızlığa mahkum edildim.”
Oğuz Atay
Read more
“Mesele çıkmasın diye elinizden geleni yapıyorsunuz!İşte bu ikiyüzlülüğünüze dayanamıyorum!”
Oğuz Atay
Read more
“Tanrı ya da tabiat mutlak yola girmesini istediği yüz kişi için yüzbin kişi yarattı diye, doksan dokuz bin dokuz yüz kişiden birisi olarak yaşamak neden gerekli, soruyorum?”
Oğuz Atay
Read more