“Sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulurNe ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmakElbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilimElbette gayet rasyoneldir attan atlamak -Freud diye bir şey yoktur.Sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirimBelki de şair olurum seni de aldırırım yanımaBilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsünYani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün. -Haydi iç de çay koyayım.”
“Sen beni öpersen belki de ben Fransız olurumŞehre inerim bir sinema yağmura çalarOtomobil icad olunur Zarifoğlu ölürDünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür. -Senegalliler dahil değil.Sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihablanırÇağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimiO vakit bir sufiyi tül darplarla gebertebilirsinHayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin -Yoksa seni rahatsız mı ettim?”
“Ben Bilge’yi istiyorum albayım. Belki kızacaksınız ama, onunla her şey başka türlü oluyordu. Siz şimdi ağladığıma bakmayın aslında böyle hissediyorum.Bilge’ye de bunu söyledim mi yoksa? Galiba, biraz başka türlü anlattım ona. Dedim ki: Bilge, aklını başına topla, beni yalnız bırakma Bilge, Bilge, neden beni yalnız bıraktın? dedim sonra.Bilge bana dön. Bir daha seni üzmeyeceğim. Bir gölge gibi dolaşacağım çevrende.”
“Tek bir insanın yaptığı, sanki bütün insanlar tarafından yapılmış gibidir. Bu nedenle cennet bahçesindeki söz dinlemezliğin bütün insanlığı kirletmesi haksızlık sayılmaz; gene bu nedenle tek bir Yahudi'nin çarmıha gerilmesinin insanlığı kurtarmaya yetmesi de haksızlık sayılmaz. Belki de Schopenhauer haklıydı; ben başkalarıyım, her insan bütün insanlardır. Shakespeare de neredeyse, zavallı John Vincent Moon'dur.”
“İnsanlığın nasıl savaşları varsa, senin de bir iç savaşın var: seni bağışlatan da bu.”
“Önümde uzanan o hiç bitmeyecekmiş gibi geceyle, karanlık, balıklı denizi birbirinden kim olsa ayıramazdı. Ama yalnızlığımın getirip büyüttüğü, süslediği, yeniden çizdiği yüzünü, bir allah gibi, denizden de geceden de ayıran bir ben olabilirdim. Denizle gecenin karıştığı yere, belki de ölümsüzlüğün gibi getirip koyduğum, sağa dönen, sola dönen doyumsuz yüzüne, kim eklemişse eklemiş bilemediğim sarı saçlarınla, beni yaşamımdan eden seni bir ben ayırabilirdim o uğultudan.”