“…Öylece durup, Handan‘a dönüşen Evgenia’yı, Evgenia‘ya dönüşen Handan’ı ve bir anda ikisi birden olan Güzide‘yi izledim bir süre. İkisi beni bırakıp gitmiş olsa da, bu üç kadında aslında hep aynı kadını sevdiğimi düşündüm. Hangi kadını? İlk çocukluk arkadaşım, o çelimsiz liseli kızı mı, en güçlü dayanağım, can yoldaşım, cefakar karımı mı, yoksa yaşamın her şeye rağmen güzel olduğunu bana yeniden öğreten gün görmüş Evgenia’yı mı? Belki hepsini birden, belki hepsini ayrı ayrı ama üçünde de hep aynı kadını.”
“BU BİZİM ŞİİRİMİZDİR Bir suyun akışına dalar gibi kalıyoruzO zaman gün sızıyor saçaklardan ince inceBiz birbirimizi karşılıksız sevmeye başlayıncaBirlikte bir kirazı dişler gibi oluyoruzUzun bir kervan gibiyiz güneşte ağır ağırAydınlığı iki ayrı sevinç gibi yaşıyoruzİki ayrı sevinci bir bütünde eriterekŞurada otursak mı yürüsek mi biraz dahaÖtelere uzanmadan köşeyi bile dönmedenBirkaç yüzyıl sonraki bir şiiri okur gibiEn küçük bir kıpırtıda sonsuzluğa varıyoruzÜşütür gibi titreten buydu az önce biziŞimdi denizin sesiyle rüzgar belki de aynı şeyBu senin saçların mı yoksa benim saçlarım mıAramıza girmeye çalışan yaramaz bir esinti miUzun uzun düşünmeye başlamadanBütün zamanları birden şimdiye damıtarakBir kuşun kanadını öper gibi kalıyoruz.”
“Beni sevenlerimden koruyun, düşmanlarımla nasıl olsa baş ederim.”
“Ne oluyor?" diye başını kaldırdığı zaman tavanın tepesinden uçmuş olduğunu ve yıldızların elle tutulacakmış gibi yakından odasına sarktıklarını gördü ve sonra sevdiği kadın bu yıldızlara basarak, onlara tutunarak, onların ışığıyla sarınarak odasına girdi. Abdullah, bir kere kapısını çalmamış, semtine uğramamış olan bu güzel mahlukun, böyle uçan bir çatıdan ve bir yıldız kasırgası içinde odasına tavandan girmesine hiç de hayret etmedi. Zaten, bu güzel ve asil mahlukun kendisiyle aynı hamurdan yuğrulmuş olduğuna hiçbir zaman inanamamış, onun çok yüksek, büsbütün başka ve erişilmez bir alemden gelmiş bir mevcut olmasına daima ihtimal vermişti.”
“Yanılıyordu. Hep yanılmıştı. O ebedi bir yolcuydu. Onun gideceği son bir durak yoktu. İlk kimliğine ulaşmıştı, ama bu hedef de bir aşamadan başka bir şey değildi. Çok yakında yeniden hafızasını yitirecekti. Yeni kişiliğinin üstesinden gelmeye çalışacak, ama olduğunu iddia ettiği kişi olmadığını anlayacaktı. Böylece hep gerçek "ben"i bulma umuduyla araştırmaya yeniden başlayacaktı. Ama o "ben" yoktu.Onu ebediyen kaybetmişti.”
“Bilmek her zaman güzel değildi. Anlamak sevinç vermiyordu her zaman. Çözmek aklı doyursa da ruha iyi gelmiyordu.”
“Şahane bir aşk, çoğu zaman harcanmış bir hayat demektir.”