“Mutluluk bir yerde ve her yerde, hiçbir şey beklemeden dünyayı, insanları sevmektir.”

Albert Camus

Explore This Quote Further

Quote by Albert Camus: “Mutluluk bir yerde ve her yerde, hiçbir şey bekl… - Image 1

Similar quotes

“Demek ki, ben-ben-ben'in günü gününe sürekliliği dışında başka bir süreklilik olmadan yaşıyordum. Günü gününe kadınlar, günü gününe erdem ya da erdemsizlik, günü gününe, köpekler gibi, ama her gün sağlamca yerinde duran kendim. Böylece yaşamın yüzeyinde ilerliyordum, sözcükler içinde, hiçbir zaman gerçek içinde değil. Tam okunmamış o kitaplar, tam sevilmemiş o dostlar, tam gezilmemiş o kentler, tam sarılmamış o kadınlar! Sıkıntıdan ya da dalgınlıkla birtakım el kol hareketleri yapıyordum. Varlıklar birbirini izliyor, birbirine takılmak istiyorlardı, ama ortada hiçbir şey yoktu, bu da berbat bir şeydi. Onlar için. Bense unutuyordum. Kendimden başka bir şeyi hiçbir zaman anımsamamışımdır ben.”


“Ve ben, bu gece, yaşamın belirli bir saydamlığı karşısında hiçbir şeyin önemi kalmadığı için kişinin ölmek isteyebilmesini anlıyorum. Bir insan acı çeker, mutsuzluk üstüne mutsuzluğa uğrar. Katlanır bunlara, yazgısını benimser, iyice yerleşir içine. Saygı görür. Sonra, bir akşam, hiç: bir zamanlar çok sevdiği bir dostuna rastlar. Dostu biraz dalgın konuşur onunla. Eve dönünce, adam kendini öldürür. Sonra gizli dertlerden, bilinmeyen acılardan söz edilir. Hayır. İlle de bir neden gerekirse, dostu kendisiyle dalgın konuştuğu için öldürmüştür adam kendini.”


“O zaman sık sık düşünüyor ve içimden: Beni kuru bir ağaç kovuğunda yaşamaya zorlasalardı da gökyüzüne bakmaktan başka bir işim olmasaydı, yavaş yavaş buna da alışır giderdim, diyordum.”


“Bir amaca bağlanmayan ruh yolunu kaybeder. Çünkü her yerde olmak, hiçbir yerde olmamaktır.”


“Hayat yaşamaya değmez. Aslına bakarsanız, insan ha otuzunda ölmüş ha yetmişinde, pek önemli değildi. Çünkü, her iki halde de pek doğal ki başka erkekler de başka kadınlar da yaşayacaklardı hem de binlerce yıl. Sözün kısası, hiçbir şey böylesine açık değildi. Şimdi de olsa yirmi yıl sonra da olsa yine bendim ölecek olan”


“Tekerlekler üzerinde kayan zindanımın karanlığında, yorgunluğun ta derinliklerinden gelişmişçesine, sevdiğim bir kenti, kendimi mutlu hissettiğim belli bir saatin bütün bu alışılmış gürültülerini eskisi gibi, bir bir bulur gibi oldum. Gerginliğini yitiren havada, gazete satıcılarının sesi, küçük parktaki son kuşların ötüşü, sandviç satıcılarının bağrışması, kentin yüksek dönemeçlerinde tramvayların çıkardığı iniltili gıcırtılar ve göğün daha gece limanın üzerine çökmeden önceki uğultusu, bütün bunlar, benim için, cezaevine düşmeden önce bildiğim gözü kapalı bir gezintiyi düzenliyordu. Evet, bu saat, bundan çok zaman önceleri, kendimi mutlu hissettiğim bir saatti. Beni o zamanlar bekleyen, hep hafif ve deliksiz bir uykuydu. Ama yine de bir şeyler değişmişti. Yarını gözlerken, kendimi yeniden hücremde buluverdim. Yaz göklerinde uzanıp giden o bildik yollar insanı günahsız uykulara da zindanlara da götürebiliyormuş demek.”