“bizim büyük çaresizliğimiz nihal'e aşık olmamız değil, sesimizin dışarıdaki çocuk seslerinin arasında olmayışıydı. asıl çaresizlik buydu.”
“Yeter Hikmet! Oyunumuza dönelim.'' Hikmetin gözleri parladı:''Dönelim albayım.Oyunumuzu kanımızla yazalım.Istırabızımızı sanatımıza gömelim.Sanat bizim için ekmek parası değil,sanat bizim için ustalık meselesi değil,sanat bizim için... sanat bizim için nedir albayım?”
“Sözcükler bizim hizmetkârlarımızdır, efendilerimiz değil.”
“bizler, tarihin ortanca çocuklarıyız. bir amacımız ya da yerimiz yok, ne büyük savaşı yaşadık ne de büyük buhranı. bizim savaşımız ruhani bir savaş, en büyük buhranımız; hayatlarımız.”
“...Gelgelelim,Beter, bize kısmetmiş.Ölüm, böyle altı okka koymaz adama,Susmak ve beklemek, müthişGenciz, namlu gibi,Ve çatal yürek,Barışa, bayrama hasretUykulara, derin, kaygısız, rahat,Otuziki dişimizle gülmeğe,Doyasıya sevişmeğe,yemeğe...Kaç yol, ağlamaklı olmuşum geceleri,Asıl, bizim aramızda güzeldir hasretVe asıl biz biliriz kederi...”
“…okudu: “Burası bizim değil, bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi. T.Ö.” “A bu, şeyin sözü” deyince Behzat Ç. doğruldu. “Kimin?” “Niye heyecanlandın? Tezer Özlü‘nün. T.Ö. işte, kısaltmış.” “O kim?” “Hüzünlü bir yazar, genç yaşta öldü. Ben bütün kitaplarını okudum, insanın içini acıtıyor, çok dokunaklı.” Bu cümle, büyük ihtimalle Leyla Erbil’e Mektuplar‘ından birinden alınmış" -Şule, Jale, Selma ya da Berna-”