“Öğreniyorsun işte öğrenmeyi aklına bile getirmediğin şeyleri. Baba ile oğul arasında neler olup bittiğini, mesafeleri, kalkanları, kaçışları.”

Barış Bıçakçı

Explore This Quote Further

Quote by Barış Bıçakçı: “Öğreniyorsun işte öğrenmeyi aklına bile getirmed… - Image 1

Similar quotes

“Aşk ile edebiyat arasında kendince bir ilişki kurmuştu Hasan da, diğer bütün kahramanlar gibi. Önce aşkını (büyük) göstermek için başvurmuştu edebiyata. Duygularını abartan birkaç şiir, sabahları derse girmeden önce Pervin’in eline tutuşturduğu özlem, pişmanlık, kızgınlık mektupları, ünlü edebiyatçıları aşkının sözcüsü yapan alıntılar... Sonunda da karşılıksız aşkından arta kalanın süslü tasviri. Yazdığı her şeyi çok seviyordu, belki Pervin’den de çok. Aşk ile edebiyat arasında bir tercih yapmış ve kendisini seçmişti.”


“İstanbul ile Ankara karşılaştırması yaptı. İstanbul'a giden herkes dönüşte böyle bir kıyaslama getirir, lokum gibi ya da pişmaniye, saray helvası, Bolçi. "İstanbul'da insanların tek amacı İstanbul'un tadını çıkarmak gibi görünüyor. Avına dişlerini geçirmeye çalışan yırtıcı hayvanlara benziyorlar. Ankara'ya istesen bile dişlerini geçiremezsin, bir sürü üst geçit var." Metin ile birlikte bu şakaya güldüler. Kapatırken Cemil şöyle dedi: "İstanbul'da gün boyu dolaşırken dünyanın haline üzüldüm. Ankara'da insan sadece Ankara'nın haline üzülüyor.”


“Sonra sustum.Çok konuşunca olan şey: Konuşmak, anlatmak anlamsız gelmişti birdenbire.Belki de katlanıp kaldırılması gereken şeyleri buruşturmuştum.”


“Bu aklına gelince ve bununla birlikte geçmiş de aklına gelince ve çok süratli gelince, gözleri doldu. Çünkü bir şeyin düşünce olabilmesi için makul bir sürenin geçmesi lazım. Aniden akla geliveren ve düşünceye dönüşmek için kâfi zamanı bulamayan şeyler, basınç değişikliğinin tesiriyle (bizim problemimizde basınç aniden düşüyor, sıcaklık ise sabit) ne olur, sıvı hale geçer ve gözyaşı olarak akar bunu herkes bilsin. Bu böyledir. Gözlerini sil.”


“bizim büyük çaresizliğimiz nihal'e aşık olmamız değil, sesimizin dışarıdaki çocuk seslerinin arasında olmayışıydı. asıl çaresizlik buydu.”


“Sinirli sinirli güldü, aynı zamanda böyle boştu işte sözcükler. Boş. Tıpkı atomlar gibi sözcüklerin de içi boş. Bu yüzden hafifler ve hızlı hareket ediyorlar. Çabucak yayılıyorlar.”