“Birisini sevmekle gelen o inanılmaz hoşgörünün gücü azaldığında, ayrıntılar bile batar insana.”
“Öfkelenmek bile bir duygudur ve ilgilenmeyi gerektirir.”
“İçinde nefret bile olsa alışkanlık ya da bağımlılık yaratan her ilişki biraz aşktır.”
“(...)Kız kuzeni görenler onun güzelliğinden hemen etkilenir ve ona övgüler yağdırırdı. Bu sırada eli ayağına dolaşan ve nereye koyacağını bir türlü bilemediği güzelliğiyle çaresiz kalan zavallı kız kuzeni yalnız bırakan Ada beni yakalar, kendinden emin ve o şahane sesinde küçük ürpertilerle fısıldardı:"Sen de onu çok güzel buluyor musun Mabelciim?"Böyle bir şeyi nasıl olup da düşünebildiğine şaşkınlıktan ağzım açık kalır, herkesin duyacağı biçimde bağırırdım:"Bence sen dünyadan bile güzelsin Ada!" (Ertesi yıl evreni öğrenecek ve "evrenden bile güzel" olduğunu söyleyecektim.) (...)”
“Erkeklerin en çok yönlüsü bile monotondur, bu yüzden asıl çok eşliliğe gereksinen kadınlardır. Çünkü cinsel çeşitlilik ihtiyacı insanı öldürmez ama duygusal yetmezlik öldürür.”
“İnsanların pek çoğunun, hiç inanmayacakmış gibi görünenlerinin bile, özellikle ilk gençliklerinde 'ömür boyu' sürecek, 'güllük gülistan', 'tek yastıkta kocanacak' bir kadın-erkek ilişkisine en saklı, en özek köşelerinde ayırdıkları, gizlice şımartılmış, adeta gelişmesine göz yumulmuş bir inanç bulunuyor.”
“Güzelliğinin ve hoş kokusunun tadını çıkartamazdı Meriç. Bence Meriç'in varoluşuyla ilgili sorunları vardı ve sanki kendi varlığının yükü altında eziliyordu. Ona karşı acımaya benzer bir ilgi duyuyor, onu kendisinden korumak, daha fazla acı çekmesini önlemek istiyordum.***Bir süre sonra Aliye'yle birlikte senfoni konserlerine ve sinemaya gitmeye başladık. Çılgınlar gibi okuyor, öğrenmek ve açıklarını kapatmak için didiniyordu. Onun bu azmini taktir ediyordum ama öğrenmenin keyifli yanı yaşanmadığı zaman geriye bir zorunluluk silsilesi kalır ki, sevilmeyen dersler ve okul dertleri tamamen bunun eseridir. Aliye, bir şeyleri öğrenip zenginleştirmek ve yaşamdan daha çok tat almak arzusunda değildi. O, bilgisiyle intikam almak için donanıyordu. Öğrenirken bile hırsı öfkeli, coşarken bile rengi siyahtı.***Ailesinin hiç istenmeyen ve sevilmeyen dördüncü kızı olarak doğduğu güne sürekli lanet ederdi ama başardıklarının sevinciyle bir kez bile sarhoş olmayı denememişti. Aliye korkuyordu. Yalnızlıktan, aşağılanmaktan, alay edilmekten, sevmekten, terk edilmekten, düzenli bir ilişki ve ya yaşam kurmaktan... Yaşamı yaşam yapan bütün güzelliklerden kaçıyor ve kaçarken de yoluna çıkan her şeyi yıkıyordu.***Aras gittiğinde perişan olduğum doğru. Ama bazılarının iddia ettiği gibi hala yaşamımı düzene sokamadığım konusu bana saçma geliyor. Kim yaşamını tamamen düzene sokabilmiş ki? Düzene girecek bir şey midir yaşam? Her an her şeyin olası olduğu, sahiplenilmiş hiçbir aşkın soluk alamadığı, süreklilik denen şeyin delik deşik edildiği bir zaman tünelinde, yaşamı düzene sokmak ne demektir Allah aşkına?”