“(...)Kız kuzeni görenler onun güzelliğinden hemen etkilenir ve ona övgüler yağdırırdı. Bu sırada eli ayağına dolaşan ve nereye koyacağını bir türlü bilemediği güzelliğiyle çaresiz kalan zavallı kız kuzeni yalnız bırakan Ada beni yakalar, kendinden emin ve o şahane sesinde küçük ürpertilerle fısıldardı:"Sen de onu çok güzel buluyor musun Mabelciim?"Böyle bir şeyi nasıl olup da düşünebildiğine şaşkınlıktan ağzım açık kalır, herkesin duyacağı biçimde bağırırdım:"Bence sen dünyadan bile güzelsin Ada!" (Ertesi yıl evreni öğrenecek ve "evrenden bile güzel" olduğunu söyleyecektim.) (...)”
“Ona dokunmayarak ve onu yalnız bırakarak daha güzel bir doğa yaratabiliriz!”
“Ne oluyor?" diye başını kaldırdığı zaman tavanın tepesinden uçmuş olduğunu ve yıldızların elle tutulacakmış gibi yakından odasına sarktıklarını gördü ve sonra sevdiği kadın bu yıldızlara basarak, onlara tutunarak, onların ışığıyla sarınarak odasına girdi. Abdullah, bir kere kapısını çalmamış, semtine uğramamış olan bu güzel mahlukun, böyle uçan bir çatıdan ve bir yıldız kasırgası içinde odasına tavandan girmesine hiç de hayret etmedi. Zaten, bu güzel ve asil mahlukun kendisiyle aynı hamurdan yuğrulmuş olduğuna hiçbir zaman inanamamış, onun çok yüksek, büsbütün başka ve erişilmez bir alemden gelmiş bir mevcut olmasına daima ihtimal vermişti.”
“İstedigim bu değildi, bütün bu ayrıntıları versem ne çok ağlayacaktin kim bilir, en çok onlar acıtır, öç almak mı? Nevit’ten mi? senden mi? hayır, beni hiç anlamıyorsun. Tenimde, tenimin altında bir yerlerde, o şarkıdakı gibi saklıyorum onu, bir düşte elimden tutuyor ama çok çok uzakta, göremiyorum bile, nasıl olup da görünmeyecek kadar uzaktayken elini tutabildiğime şaşıyorum. Sen de ona selam söyle.”
“Düşüncenin yaklaşıklığı ile gerçeğin kesinliği arasında düşlenemez olanın yarattığı küçük bir boşluk vardı ve onun bir türlü peşini bırakmayan da bu boşluktu.”
“Tamam" dedim, "kız olduğuna sevindim, inşallah aptal olur, şu dünyada bir kızın olabileceği en iyi şey aptal ve güzel olmak”