“Sevdiği adamla evlenmeyi Zaza'ya yasakladılar. Genç kız kederinden sararıpsoldu, tıpkı amansız bir hastalığa yakalanmış gibi öldü bu dert yüzünden. Menenjit dendi. Yirmiyaşında aşktan ölünebileceğini saklamanın bir yolu bu muydu yoksa?”
“Bu acılarla dolu dünya bazen en mantıklı bakışla bile bir cehennem gibi görünür. Ama insanın hayal gücü Carathis değildir ki, bu cehennemin tünellerinde cezalandırılmadan gezebilsin. Mezara ilişkin sayısız iç karartıcı korkuların hepsine de hayali olarak bakamayız ne yazık ki. Ama, tıpkı Afrasiab'a Oxus'a yaptığı yolculukta eşlik eden iblisler gibi, uyumaları gerekir - yoksa bizi yerler. Onlar uyumalıdır, yoksa biz ölürüz.”
“Oysa herkes öldürür sevdiği şeyi,Bu herkesçe biline.Kimi sert bir bakışla yapar bunu,Kimi övücü sözlerle.”
“Bu akşam anladım ki, bir insan diğer bir insana bazen hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş. Gene bu akşam anladım ki, onu kaybettikten sonra, ben dünyada ancak kof bir ceviz tanesi gibi yuvarlanıp sürüklenebilirim.”
“Dayanılacak gibi değildi bu özgürlük.Ayaklarıyla masağı itip aşağıya yuvarladı;bir boşluğa düşerken durdu.Gözleri ağzı açık,bacakları gerilerek,çırpınarak sallanırken kollarını kaldırıp başının üstünden ipi tutmaya uğraştı.(Ne oldu? Yapmayı unuttuğu bir şeyi mi anımsadı birden?Ya da yeryüzünde tek gerçek değerin kendisine verilmiş bu olağanüstü yaşam armağanını korumak,her şeye karşın sağ kalmak,direnmek olduğunu mu anladı giderayak? Yoksa bilinçsiz canlı etin ölüme kendiliğinden bir tepkisi miydi bu?)”
“Yürümeye devam ediyordu Hikmet. Vazgeçe vazgeçe ilerliyordu. Bir bakıyor çenesine kadar gelmiş su. Çünkü herkesi kendisi gibi sandı. Her şeyi bu sanının üzerine kurdu. Başka bir şey daha: Bütün sevgili anların, geçmişindeki bütün güzel yaşantıların bir gün geri döneceğine inandırmıştı kendisini. Yoksa, yani bu doğru değilse, yaşamanın anlamı ne? Burnu sızladı. Gözleri doldu. Hayat hızla boşaltıyordu içini, ruhuhun bedeninde gizlendiği her yeri. İçi boş bir...”