“ben de söz vermiştim. biz balım, biz o sözleri verirken sizin ne kadar hakikatle dinediğinizi bilmiyoruz.”
In this quote by Ece Temelkuran, the speaker acknowledges her own promise and commitment, but also highlights the uncertainty surrounding the sincerity and truthfulness of the other party. The use of the pronoun "biz" (we) emphasizes the collective nature of the promise-making process and underscores the speaker's acknowledgment of her own role in it. Additionally, the mention of not knowing "ne kadar hakikatle dinediğinizi" (how truly you believe) suggests a skepticism or hesitation about the authenticity of the other party's beliefs or intentions. Overall, the quote reflects a sense of caution and awareness in interpersonal relationships and interactions.
Ece Temelkuran's quote highlights the importance of keeping promises and being truthful in our words. In today's world filled with misinformation and fake news, it serves as a reminder of the value of honesty and integrity. As we navigate through various sources of information, it is crucial to critically assess what we are told and ensure that we are truthful in our own words and actions.
In this quote, Ece Temelkuran emphasizes the importance of keeping promises and being truthful in one's actions.
"“ben de söz vermiştim. biz balım, biz o sözleri verirken sizin ne kadar hakikatle dinediğinizi bilmiyoruz.” - Ece Temelkuran"
Reflecting on the statement by Ece Temelkuran, consider the following questions:
“bir insan bir insanda başka bir hayatın kapısını görünce aşık olur. ne mutluluktur öte yandaki, ne de tadıyla meraklandıran bir acı. aşk diye buna denir: bir insan bir insanda tekinsiz bir ev görür. insan yarası yarasına denk geleni seviyor demek ki.”
“renkli balıkların şımarıklığından geçip, küçük balıklarındoğuştan şaşkınlığından, yosunların yılışıklığından;kurbağa yavrularının gayretine hayranlıkla ve su yılanlarınınkaçısına minnettarlıkla, vardım suyun kuytu sığınağına.akıntının mahmurlaştığı yuvasına. yarı uykulu,dalgın bu tabakadarastladım suyun başlangıcından beri orada olanbir balığa.dokunmadım hiç bu balığa.dokunulamaz balıklara. çünkü tutabilmek için bir balığı, gövdesini sıkıştırmalı.gövdesi tutulan balıklarınçabucak kesilir soluğu.körpe ve iyi niyetli olsa da, çırpınarak kovar balık,kendi için açılmış her avucu.balık, ancak bakarak bilenlerin,görmekle yetinenlerin dostu.durduk balıkla yan yana.ancak yan yana durulabilir bir balıkla.karşısına geçip telaşını durdurmaya çalışacağına...arkasına geçip kuyruğunun dalgasında hırpalanacağına..üstünde altında dolaşıp balığı şaşırtacağına..sadece yan yana durulabilir bir balıkla.böylece bakabilirsin balığın neye baktığına.....ben de baktım balığın baktıklarına.durdurup zihnimin işleyişini iyice, çalıştım aklımısaydam kılmaya. söyleyecek sözüm kalmayacaktıaz daha. biraz daha dursam böylekalakacaktım balıksı bir zamanda.yumuşaktı doğrusu, akıl dönüşüyordu suya.kendini diyemeyecek kadar duraksız bir akışta.derken bir kaplumbağa böldü duruşumuzu....balık baktı bana. sonra kaplumbağaya. şaşarak bir aklınbu kadar etten olmasına ve bir gövdeninzamanın bütün yaralarını taşımasına.balık unuttu anladığını, suyla birlikte aktı.daha biraz önce burada, bir şey anlamaktaydı.anlamın kendi gelmeden anladığından uzaklaştı.yeterince sudan biri olamadığımdan belki,su için fazla dilli,kaplumbağa beni suyun ötesine doğru çekti.aklım yeniden ete döndü. nihayetinde ben insandım,balık olup akamadım.tastamam kendimden ibaret olamadım.giderek hızlanarak ve suyun boğuk gürültüsüne kapılarak...”
“Hava bir tuhaf. Hayal kurmaya yönelik bir tutum var havada.Kaçmaya müsait bir bulutluluk.Bir balkon olsa şimdi.Kimsenin seni tanımadığı bir şehirde.Kahvenin içine konyak kendiliğinden düşse,kocaman bir hırkanın içinde olsan.Bir şeyi terk etmiş olsan.Mesela bir şehri.Mesela kendini, yüzünü filan mesela.”
“Birbirimize dokunmalarımız korkak kelebeklerdir, dokununca renkleri yıkılan.”
“Ne zaman elleri zambaklı padişah olursam Sana uzun heceli bir kent vereceğim Girilince kapıları yitecek ve boş!”
“Silgiler silerken silinirler de!”