“Birbirimize dokunmalarımız korkak kelebeklerdir, dokununca renkleri yıkılan.”
“Vücutlarımız, birbirimize en kolay vereceğimiz şeydir; asıl mesele, hayatımızı verebilmektir. Baştan aşağı bir aşkın olabilmek, bir aynanın içine iki kişi girip, oradan tek bir ruh olarak çıkmaktır!”
“Birbirimize rastlamadan evvelki hayatımız sahiden birbirimizi aramaktan başka bir şey değilmiş... Ne aradığımızı bilmeden aramak... Şimdi içim rahat, aradığını bulan ve başka bir şey istemeyen biri gibi sükunet içindeyim... Dünyada bundan büyük bir saadet olur mu?”
“Onu bir kenara koyarken, anladığımı söyledim yalnızca. Ne kötüdür bilirim ama elimden bir şey gelmez. Başkası da sana yardım edemez. Yalnızca geçecek diyebilirim ama sen buna inanamazsın. Yolun açık olsun. Bu dönemde birbirimize tahammül edemesek de, sevgim seninle olsun.”
“Yaşasın! Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize”…Bunun için kent nesnesi o bıçakla bakunin‘di deştiğimKi ben devletin taş kestiğini en başından bilirdimİsa‘yı polise doğruLttuğum zaman.Ellerini el olarak tutmak istiyor ellerimDe ki bunun kaburgamdaki kiliseyle ilgisi yok değildirZaten en az on iki kişiden biri haindirAma gözlerimi öyle yırtma annem ilkokul öğretmeniydi benim!…”
“başkaları gibi yaşamasını bilmeyenler, başkalarını taklit etmeliydi. onlar da ellerinden geleni yapıyorlardı: deniz kıyısında bir kahveye oturuyorlar, ah ne kadar güzel! diyorlardı. deniz havası bize iyi geldi, diyorlardı. önlerinden takalar geçiyordu: ne sıcak renklere boyanmış tekneler! diyorlardı; o renkleri rengi hangi ressam yan yana getirmeye cesaret edebilir? ( bunları nursel hanımdan öğrenmişlerdi.) sağlam deniz havasını içlerine çekiyorlardı; insanın temiz havaya ihtiyacı var, diyorlardı. ( bunu da bilge'den öğrenmişlerdi.)" Bütün bu temiz havaya rağmen, gece iyi uyuyamıyorlardı.”