“Şiirler yazdım, kitaplar okudumElimde bir bardak aldım, onu yeniden oydumDerinlerde kaldım böyle bir zamanKim bulmuş ki yerini, kim ne anlamış sanki mutluluktanEy yağmur sonraları, loş bahçeler, akşam sefalarıSöyleşin benimle biraz bir kere gelmiş bulundum.”
“Bu akşam anladım ki, bir insan diğer bir insana bazen hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş. Gene bu akşam anladım ki, onu kaybettikten sonra, ben dünyada ancak kof bir ceviz tanesi gibi yuvarlanıp sürüklenebilirim.”
“Bir akşam onu bir günbatımı önünde dindarca düşünür buldum, güneş vadiyi bir yatak gibi göstererek dorukları öyle bir şehvetle kızartıyordu ki, doğanın yaratıklarını aşka çağırmasına aracılık eden şu durasız ilahiler ilahisini duymamak olanaksızdı.”
“Güzelliğinin doğaüstü bir yanı vardı. Onun gibi bir yaratığın var olması mümkün değildi sanki. Bir hediye gibi görünen şey yanlış birinin ilgisini çekmiş ve öldürülmesine neden olmuş olabilir. Ne yazık ki dünyadaki birçok insanın güzellikle yüz yüze geldiğindeki ilk isteği, onu yok etmektir.”
“Sonra anladım ki, Sonya, herkesin akıllı olmasını beklemeye kalkarsam bu çok uzun sürecek… Sonra gene anladım ki, asla gerçekleşemeyecek bir şeydir bu, insanlar asla değişemeyeceklerdir, kimse de değiştiremeyecektir onları, bunun için çaba harcamaya değmez… Evet, böyle işte! Bir doğa yasasıdır bu… Yasa, Sonya, doğa yasası! Öyle işte!.. Şimdi şunu biliyorum Sonya, akılca da ruhça da kim sağlamsa, güçlüyse insanlara o hükmedecektir. Kim daha yürekliyse o haklıdır… Kim daha çok şeyi umursamıyorsa yasa koyucu o oluyor, gözü en pek olan herkesten haklı çıkıyor… Şimdiye dek böyle gelmiş, böyle gidecek! Ne var ki körler göremezler bunu!”
“Yine böyle bir günde, biraz daha önce, biraz daha sonra, bir şeylerin yolunda gitmediğini, açık konuşacak olursak, yaşamayı bilmediğini, hiç bilmeyeceğini şaşırmadan keşfediyorsun.____________________İnsanlardan nefret ettiğin anlamına gelmez bu, ne diye nefret edesin ki? Ne diye kendinden nefret edesin ki? Keşke insan türüne ait olmak, o dayanılmaz ve sağır edici gürültüyü de beraberinde getirmeseydi…”