“Nicedir burda kendimi arıyorum, kapısının önünde, kapısını açıp evine girmek için karanlıkta yitirdiği anahtarını arayıp bulamayan, çıldıran, kapısını kıramayan, bir çaresiz, bir garip kişi gibi, burda, garip, tanımadığım insanların arasında. Öleyim. Kendimi ararken, onları/başkalarını/ başka insanları buluyorum.”
“Bir zavallı ile bir alçak olma arasında gidip geliyor, kendimi yargılamam”
“Çünkü benim durumumu en iyi sen anlarsın. Yalnızlığı ve korkuyu en iyi sen bilirsin. Yorgunluklar vardılar fakat ümitsizlik yoktular. Sen bir yerde bulunuyordun, yumuşak bir yerdeydin. Sert köşelere çarpmaktan yorulan aklımın durgun ve sürekli bir aşk içinde ancak seninle birlikte dinlenebileceğini biliyordum. Bizi başkaları anlamaz Sevgi. Başkalarının aklı başkadır. Bu yüzden ikimizi hep garip bakışlarla süzmüşlerdir. Şimdi beni de garip bakışlarla süzenler var. Ben onlara aldırmıyorum, insanların beni beğenip beğenmemeleri umrumda değil artık. Ben kendimi tanımakla ilgiliyim.”
“bir insan bir insanda başka bir hayatın kapısını görünce aşık olur. ne mutluluktur öte yandaki, ne de tadıyla meraklandıran bir acı. aşk diye buna denir: bir insan bir insanda tekinsiz bir ev görür. insan yarası yarasına denk geleni seviyor demek ki.”
“bomonti, ne garip sokak adı: oralarda böyle sokak adı olması garip. çok giderdi, az bahsederdi: her zaman yaptığı gibi. beni ona anlatmaz, onu bana anlatmaz: herkesin bir yeri var. gülümsedi”
“Kendimi ararken hangi sapa yollarda yolumu yitiririm? Beni koruma numarasıyla, beni kendimden ayıran perde ne? Beni oluşturan bu ufalanmış parçaların içinde kendimi nasıl yeniden keşfedebilirim? Kendimi kavrama konusunda asla bilmediğim bir belirsizliğe doğru ilerliyorum. Sanki önümdeki yol önceden belirlenmiş. Sanki iç dünyam, kendi yarattığını sandığı; ama gerçekte onu biçimlendiren zihinsel bir manzaranın çizgilerinin bir parçası. Saçma -dünyanın rasyonelliğini onayladığı ve tartışmasız kabul edildiği için saçmalar saçması- bir güç beni durmaksızın sıçramaya zorluyor; ama asla terk edemediğim sert bir zeminde ayaklarım. Ve kendime doğru yaptığım bu yararsız atlayışımla, sadece bugünle olan bağımı yitirme başarısını gösteriyorum: çoğu kez, kendimden uzakta, ölü zamanın ritmiyle yaşarım.”