“İçinde bulunduğunuz kötü duruma karşın başka türlü olamayacağını bundan sonra değişemeyeceğinizi dahası bunun için zamanınız ve inancınız olsa bile değişmeyi istemeyeceğinizi anlamanızın doyumsuz tadıdır bu.”

Fyodor Dostoyevsky

Explore This Quote Further

Quote by Fyodor Dostoyevsky: “İçinde bulunduğunuz kötü duruma karşın başka tür… - Image 1

Similar quotes

“Yarının hiçlik olması tehdidiyle mutlu olamam ve olmayacağım. Derin bir hakaret bu... Bu yüzden, beni acı çekmem ve yok olmam için, fikrimi sormadan ve küstahça var eden bu doğayı; su götürmez davacı, savcı ve davalı rolümle, kendimle birlikte mahkum ediyorum... Doğayı yok edemediğim için de, sadece kendimi yok ediyorum, hiçbir suçlunun bulunmadığı bir tiranlığa katlanmaktan bezmiş olarak...”


“Aldatmaca,göz boyama ve el çabukluklarından bulanık bir dünya yarattığınızı bile bile,kime neden gücendiğinizi kestiremeden,bütün bu aldatmacalar,karışıklıklar arasında içiniz sızlar da sızlar;bilmedikleriniz arttıkça sızılarınız o ölçüde çoğalır.”


“Açıkyüreklilikte yüzde bir değerinde bile olsa bir nota falsolu oldu mu, uyumsuzluk hemen farkedilir; övmede ise baştan sona bütün notalar falsolu bile olsa, yine de kulağa hoş gelir, zevkle dinlenir.”


“Bölmenin öbür yanından çalar saatin, birinin son nefesini andıran hırıltılı sesi duyuldu. Tabii olmayan bu uzun hırıltıyı yere bir şey devrilince çıkan sesi andıran tiz, gayet çirkin sesler takip etti. Saat ikiyi çalmıştı. Birden kendime geldim; zaten derin uyumuyor, biraz kestiriyordum.Kocaman bir elbise dolabı, şuraya buraya dağılmış şapka, elbise kutuları, bir sürü paçavralar, elbise parçaları, dar, basık, karanlık odayı tıka basa doldurmuştu. Odanın bir ucunda, masanın üstünde duran mum parçası tükenmek üzereydi. Zaman zaman hafifçe parlayıveriyordu. Birkaç dakika sonra ortalık tam bir karanlığa gömülecekti.Ayılmam güç olmadı; her şey birdenbire, kolaylıkla, saldırmak için fırsat kolluyormuş gibi kafama hücum ediverdi. Zaten ondan önce de zihnimin bir köşesinde, bir türlü silemediğim, uykulu hayallerimin etrafında dolaştığı sabit bir nokta vardı sanki: İşin tuhafı, uyandıktan sonra o gün başıma gelenlerin hepsini, uzun süre önce, çoktan olup bitmiş şeyler gibi hatırladım.Kafam iyice sersem gibiydi. Sanki kafamın üstümde bir şey uçarak bana çarpıyor, kışkırtıyor, rahatsız ediyordu. İçimde yine sıkıntı ve hırs kabarıyor, taşacak yol arıyordu. Birdenbire yanımda beni merak ve ısrarla inceleyen bir çift göz gördüm. Bakışı soğuk, kayıtsız, gamlı, tamamıyla yabancıydı ve insana ağırlık veriyordu.Kafamda kasvetli bir düşünce beliriverdi ve tıpkı rutubetli, havasız yeraltına inerken duyduğum sıkıcı duyguyu andıran berbat bir duygu vücuduma yayıldı. Kara gözlerin beni ancak şimdi incelemeye başlaması hiç de tabii değildi. Bu mahlûkla iki saat içinde tek kelime konuşmadığımı, buna hiç lüzum görmediğimi hatırladım; hatta demin bu halden hoşlanmıştım bile. O anda, aşkın olmadığı yerde olanca kabalığı ve hayasızlığıyla başlayan fuhşun manasızlığını ve örümcek misali iğrenç bir şey olduğunu apaçık görebiliyordum.”


“...günah işlemeye önce şakalarla, oynaşmalarla; aşk oyunlarıyla başladılar... Adeta hızla yayılan atom molekülleri gibi günah kalplerinin, benliklerinin derinliklerine kadar işledi.Yalan, şehveti; şehvet, kıskançlığı; kıskançlık ise, kötülüğü tetikledi... Ve ilk kan döküldü. Kan, beraberinde korkuyu getirdi.Dağılmaya ve kutuplaşmaya başladılar.Kutuplaşma, karşılıklı itirafları ve suçlamaları doğurdu.Utanma duygusunu tattılar, utanmayı iffet sandılar.Şanı ve şöhreti keşfettiler.Her toplum kendine, onu bir diğerinden üstün kılan ve onu diğerlerinden ayrıştıran simgeler buldu.Doğaya ve canlılara saldırdılar. hayvanlar onları terk ettiler, uzaklara kaçıp dağlara,ormanların derinliklerine saklandılar.Birbirleriyle ve de doğayla düşman oldular.Kah ayrılmak için, kah birleşmek için; onun için, bunun için birbirleriyle kıyasıya dövüştüler. Savaştıkça birbirlerinden daha çok koptular.Dilleri, töreleri başkalaştı; birbirlerini anlamaz oldular.Kederi öğrendiler, fakat kederlenmeyi ve acı çekmeyi lütuf saydılar...Hakikate ulaşmanın ancak ve ancak acı çekmekle mümkün olabileceğini düşündüler.Önce hastalığı, ardından tedavisini buldular.Önce düşmanlığı yarattılar, ardından kardeşliğin ve insani değerlerin iyi birer savunucusu oldular.Suç, beraberinde adaleti ve yasaları getirdi; Adalet ise, giyotini..." (Gülünç Bir Adamın Düşü adlı öyküden)”


“Karıkoca arasında geçenleri, nasıl seviştiklerini kimse bilmemeli, hiç kimse. Kavgalarını öz analarından bile saklamalı, birbirlerinden şikâyet ederek kimseden hakemliğini istememelidirler. Her müşkülü kendi aralarında halletmeleri lazımdır. Aşk kutsal bir sırdır, sevişenler arasında ne geçerse, yabancı gözlerden saklanmalıdır. Bu onun kutsallığını bir kat daha artırır. Böyle çiftler birbirlerini daha çok sayarlar ki, saygı pek çok şeyin temelidir. Ortada aşk olduktan, sevişerek evlendikten sonra bu sevgi niçin sönsün?”