“Mantık, kuşkusuz iyi şeydir, ama olup olacağı bir mantıktır ve insanın düşünme gereksinmesini gidermekten öteye geçemez; oysa istek yaşamın ta kendisidir, hem de en basit davranıştan yüce mantığa kadar. Gerçi isteğin eline kalmış bir yaşam çoğu zaman deli zırvasından başka bir şey değildir, ama unutmayalım, gene de yaşamdır, kare kökü almak değil.”
“uygarlığın olmadığı yerlerde ev bir evle değil, bir eylem ya da eylemler kümesiyle temsil edilir. herkesinki kendine özgüdür. bir zorunluluk duyulmadan seçilmiş eylemler kendi içlerinde geçici olabilirlr belki, ama herhangi bir binadan daha kalıcı ve sağlam sığınaklar sunarlar. Ev o zaman bir mekan olmaktan çıkar, yaşanan bir hayatın anlatılmamış öyküsü olur. En can alıcı noktaysa, evin aslında insanın adından başka bir şey olmadığıdır - birçok kişiye göre de insan adsızdır.”
“Kimi zaman penceredeki manzara, duvara asılmış bir tablodur yalnızca; kimi zaman oda, orada olmamı değil, bütünü görmemi engelleyen, ağaçlar arasında bir kabuktan başka bir şey değildir.”
“kimi zaman bana neden içinde her şeyin iyi olacağı ütopik bir ülkeyi, bir ütopya niteliğinde bir dünyayı tasarladığımı sordular. yaşadığımız günlük yaşamın iğrençliği göz önünde tutulduğunda, bu soruyu yanıtlamak bir çelişkiye yol açabilir, çünkü bizler, günümüzde gerçekte hiçbir şeye sahip değiliz. insan, ancak maddi şeylerin ötesinde bir şeylere sahipse zengindir. ve ben bu materyalizme, bu tüketim toplumuna, bu kapitalizme, burada cereyan eden bu korkunçluğa, sırtımızdan yaşamaya hakları olmayan bu insanların zenginleşmesine inanmıyorum. gerçekte inandığım bir şey var, ve ben buna 'bir gün gelecek' diyorum. ve özlemini çektiğim şey, bir gün gelecek. evet, belki de gelmeyecek, ama ben yine de inanıyorum geleceğine. çünkü eğer inanmazsam, artık yazamam.”
“Daha anlayamamıştı sonunda ölüm olan bir hayatta mutlu son olmasının mantığa aykırı olduğunu. Ölüm mutlu bir son olamazdı. Kimse için. Ama yine de insanlar, kendilerini kandırmak için hayatlarını dönemlere bölüyorlar ve ancak o dönemlere mutlu sonlar uydurabiliyorlardı. Oysa hayat, her bölümünde ayrı bir hikayenin döndüğü neşeli bir dizi değil, sonunda herkesin öldüğü ve katilin bulunamadığı sıkıcı bir filmdi.”
“Bağışla beni efendimiz: er geç o rıhtıma çıkacağım kuşkusuz," der Marco, "ama dönüp sana anlatamayacağım onu. Böyle bir kent var, ve de basit bir sırrı var: yalnız gidişleri bilir, dönüşleri bilmez.”