“Uzunca bir süre kendine sığınaklar kurup yıktın: düzen ya da eylemsizlik, başıboş sürüklenme ya da uyku, geceleyin devriye gezmeler, yansız anlar,gölgelerin ve ışıkların kaçışı.Daha uzun bir süre kendine yalan söylemeyi,kendini sersemleştirmeyi,kendi oyununa gelmeyi sürdürebilirsin belki.Ama oyun bitti,büyük şenlik,ertelenmiş yaşamın yalancı sarhoşluğu bitti.Dünya yerinden kıpırdamadı ve sen değişmedin. Kayıtsızlık seni farklı kılmadı.”
“Kayıtsızlık işe yatamaz. İsteyebilir ya da istemeyebilirsin, ne fark eder! Bir parti tilt oynamak ya da oynamamak; nasıl olsa biri aygıtın deliğine bir yirmibeşlik atacak. Her gün aynı yemeği yemekle kararlı bir hareket yaptığını sanabilirsin. Ne var ki reddedişin işe yaramaz. Yansızlığın hiçbir anlam taşımaz. Cansızlığın öfken kadar abes.”
“Vakit öldürmenin binbir yolu vardır ve hiçbiri ötekine benzemez, ama hepsi de eşdeğerdedir; bir şey beklememenin bin şekli vardır, uydurabileceğin ve anında vazgeçebileceğin binlerce oyun vardır.____________________Artık sen dünyanın adsız efendisisin, tarihin üzerinde artık etki yapmadığı kişisin, yağmurun yağdığını artık hissetmeyen, gecenin gelişini artık görmeyen kişisin.”
“Bir şeyler kırılıyordu, bir şeyler kırıldı. Kendini-nasıl demeli?-dayanıklı hissetmiyorsun artık: Sana bugüne kadar güç veren-öyle sanıyordun, öyle sanıyorsun-,yüreğini ısıtan şey, varoluş duygun,neredeyse önemli olduğun duygusu, dünyaya bağlanma,dünyada kalma duygusu eksikliğini hissettirmeye başlıyor.”
“Yine böyle bir günde, biraz daha önce, biraz daha sonra, bir şeylerin yolunda gitmediğini, açık konuşacak olursak, yaşamayı bilmediğini, hiç bilmeyeceğini şaşırmadan keşfediyorsun.____________________İnsanlardan nefret ettiğin anlamına gelmez bu, ne diye nefret edesin ki? Ne diye kendinden nefret edesin ki? Keşke insan türüne ait olmak, o dayanılmaz ve sağır edici gürültüyü de beraberinde getirmeseydi…”
“insanlardan nefret ettiğin anlamına gelmez bu, ne diye onlardan nefret edesin ki? ne diye kendinden nefret edesin ki? keşke insan türüne ait olmak, o dayanılmaz ve sağır edici gürültüyü de beraberinde getirmeseydi; keşke hayvanlar aleminden çıkıp aşılan o birkaç gülünç adımın bedeli, sözcüklerin, büyük tasarıların, büyük atılımların o dinmek bilmeyen hazımsızlığı olmasaydı! karşı karşıya getirilebilen başparmaklara, iki ayak üstünde duruşa, omuzlar üzerinde başın yarım dönüşüne fazla ağır bir bedel bu. yaşam denen bu kazan, bu fırın, bu ızgara, bu milyarlarca uyarı, kışkırtma, tembih, coşkunluk, bu bitmek bilmeyen baskı ortamı, bu sonsuz üretme, ezme, yutma, engelleri aşma, durmadan ve yeniden baştan başlama makinesi, senin değersiz varoluşunun her gününü, her saatini yönetmek isteyen bu yumuşak dehşet.”
“Önceden düşünülmüş bir hareket değil bu, bir hareket de değil zaten, bir hareket yokluğu, yapmadığın bir hareket,yapmaktan kaçındığın hareketler.”