“Ağır bir nakış örneğinin zorlu ilmekleri gibi her hücreme işliyor Elif. Karşı koymuyorum buna. Bırakıyorum kendimi... Varsın bu kara sevda, delik deşik işlesin ruhuma...”
“Delik Deşik kirpi gibisin çocuk her tarafın diken kim elini uzatsa delik deşik üstelik sen de kan içindesin”
“Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılarDeğirmen misali döner başımSevda değil bu bir hışımGel gör beni darmadağınTel tel çözülüp kalmışım.”
“Geceden gündüze, uykudan uyanık yaşama geçmek için heykellerle çevrili bir köprü gibi ağır ağır aştığım bu sabah saatlerinin tembelliğini de çok sevdiğimi söylesem. Geceki düşlerimin sürdüğüne ve uykunun serüveniyle günün serüveninin bir uçurumla ayrılmadığına beni inandırıcak ani bir rastlantıya, küçük bir mucizeye sonsuz minnet duyacağım anıdır bugün”
“Önümüzde hayat... Her gün bir başka uykuya yatıp bir başka rüya göreceğiz. Halbuki her zaman, ağır ağır bizimle beraber akan nehir, bir göle varıyordu. Bu gölde artık biz akmıyor, dalgalanmıyorduk. Yahut bana öyle geliyordu.”
“Benim asıl özüm, yeryüzündeki gölgem dedikleri şeydir bence. Biz ruh işlerine bakarken, tıpkı güneşe suyun içinden bakan istiridyeler gibiyizdir bence; üstlerindeki ağır suyu, havaların en hafifi sanan istiridyeler gibi. Bence bedenim, asıl varlığımın tortusudur ancak. İsteyen alsın bedenimi, evet alsın, çünkü o, ben değilim. Varsın gemi de batsın, bedenim de batsın dilediği zaman. Ruhuma gelince, Jüpiter gelse batıramaz onu.”