“Tek isteğim arayıp da bulunan olmaktı. Oysa ne beni bulduğuna sevinen oldu, ne de kaybettiğine üzülen. Sanırım tüm varlığımla gerçek bir zaman kaybıyım.”
“Gerçek,boğucu hüzne ne oldu?Yoldan çıkmış öfkeye?Kötümserliğe ne oldu?Ya da umutsuzluğun doğurduğu inatçılığa?Sadece boşluğa koparılacak tek bir haykırışa ne oldu?Kelebek kanadında gizli,saf güzelliğe?Tek bir gülücükle baştan çıkartan tutkuya ne oldu?Peki ya yağmur altında dans ettiren deliliğe?Bulut gibi temiz ruhlara ne oldu?Her duyduğumuzda bizi titreten yegâne özgürlük sözcüğüne?Ne oldu? / - Şuralarda bir yerlerde bir "kapat" tuşu olmalı.Bir "stop" tuşu olmalı;olmak zorunda.”
“Hürrem'den tek bir tepki görmedi.Ne bir hareket,ne bir ses.Sessizce bu müthiş saldırıya katlandı.Sadece baktı Gülbahar'ın yüzüne.Bir de kadının parmakları arasında kalan bir tutam güzelim kızıl saçına.İçinden,Gülbahar,dedi,beni tanıdığın güne lanet edeceksin.”
“Evet, büyüyüp kendi evim olduğu zaman ne kadife koltuk isterim ne de tül perde. Ne de kauçuk ağacı. Salonumda böyle bir yazı masası, beyaz duvarla, her Cumartesi akşamı temiz pembe bir kurutma kağıdı, yazmak için her zaman ucu sivri bir sıra parlak sarı kalem, içinde her gün bir çiçek ya da birkaç yaprak olan sarımtırak kahverengi bir vazo ve bir dolu kitap. Kitap...kitap...kitap...”
“İnsanın azınlıkta olması tek kişilik bir azınlık olması bile deli olduğu anlamına gelmiyordu bir doğru vardı bir de doğru olmayan doğruya sarıldığın zaman tüm dünyayı karşına bile alsan deli olmuyordun.”
“-Peki bundan sonra ne olacak? Nereye gidiyoruz? Cennet diye bir yer yok mu?-Hayır Jonathan öyle bir yer yok. O ne bir yer, ne de bir zaman. Cennet, kendinde kusursuzluğu bulmaktır.”