“Suçladı. Herkesi. Kendini. Yalnız kalamadığı için. Yalnız bırakılmadığı için. Yanında daima insanlar olduğu için. Ve onların yanında daima aptal ve kötü olduğu için. Baskıya dayanamadığı için. Bedeninde ve ruhunda bu kadar delik olduğu için. Ve o delikler, başkalarının düşüncelerinin geçebileceği genişlikte olduğu için.”
“Ve Kayra içinde keşfettiği bu yetenekle kendini, sihirbazın numaralarının gerçek yüzlerini bilen ve eğlenemeyen bir çocuk gibi hissediyor. Onu güldürmeye çalışan palyaçonun makyajının altındaki acıları fark edebildiğinden gülemeyen bir çocuğa benziyor... Hayatın kulislerinde gezdiği için sahneden nefret eden biri gibi. Uzaktan bakabilmek olup bitenlere, onu yaşayan değil, var olan değil, gören ve iğrenen hale getiriyor. Belli bir süre sonra iğrenmenin yerini duygusuzluk ve kayıtsızlık alıyor. Dünya üzerinde oynanan gündelik hayat oyununun kurallarını, onlara uymayacak kadar iyi tanıyor. Kadınları öperken gözlerini kapatmıyor. Bir usturayla kolunun üzerine yazı yazarken acı duymuyor, çünkü o anlarda kendini başkasının vücudundaymış gibi seyretmekle meşgul oluyor. Var olan her şeye uzaktan bakabildiği için hiçbirinin sihrine kapılamıyor. Ve gözleri gördüğü için hayatın arkasını, dünyanın o kadar da iyi tasarlanmış bir yer olmadığını biliyor.”
“Daha anlayamamıştı sonunda ölüm olan bir hayatta mutlu son olmasının mantığa aykırı olduğunu. Ölüm mutlu bir son olamazdı. Kimse için. Ama yine de insanlar, kendilerini kandırmak için hayatlarını dönemlere bölüyorlar ve ancak o dönemlere mutlu sonlar uydurabiliyorlardı. Oysa hayat, her bölümünde ayrı bir hikayenin döndüğü neşeli bir dizi değil, sonunda herkesin öldüğü ve katilin bulunamadığı sıkıcı bir filmdi.”
“Mutsuzluğuna hiç bir çare aramıyorsun.” demişti.“Ve en büyük acının kendininkinin olduğunu düşünüyorsun. Dünyadan haberdar olmayan bütün geri zekalılar gibi. Ölmesine çeyrek kalmış, herkesi yaşadığına pişman etmeye çalışan, sağlıklı oldukları için suçluluk duymalarını isteyen hastalıklı, yaşlı bir kadın gibisin.”
“Platon’un Mağara İstiaresi’ne karşılık, ben de Kuyu İstiaresi’ni yazdım: doğdukları andan itibaren düşen insanların, yanlarından hızla geçen fırsatlara veya başka insanlara tutunup tırmanmalarını ve bunu sadece doğdukları andaki yüksekliklerine erişebilmek için yaptıklarını anlattım.”
“Yok olup gitmekten korkmuyordu. Var olmaktan yeterince korktuğu için...”
“Bu yaygın budalalık insanın cesaretini kırıyor. Galiba insanlığın sırf kötü kalpli ve pervasız olduğu için intihar etmesine üzülmeyeceğim. Kalın kafalılık ve ahmaklık yüzünden ölmek pek vakarsızca bir şey. Madem böyle öleceksin o zaman insan olmanın ne yararı var?”