“Ah, gençliğimin mabedi o sevgili nerelerde! Kaybolacak idiyse onu ne diye tanıdım ben?.. Kendi kendime: Çılgınsın! diyorum, artık bulunması olanaksız bir şey arıyorsun!Ama ben ona, o sevgiliye bir zamanlar sarılmıştım. Kalbinin atışlarını duymuştum. Yüce yaradılışı önünde kendimi benliküstüne yükselmiş gibi görürüm. Çünkü onun yanında ne kadar olabileceksem o kadar sezgili olurdum.Hey Tanrım! O zaman ruhumun hiçbir yeteneği boşa çıkar mıydı? Yüreğimin tüm evreni kucaklamadaki şaşılacak gücü onun önünde bütünüyle kendini ortaya koymaz mıydı? Yüreğin derinliklerinden yükselen ürpermeler, iki ruhun yüz yüze şimşeklenmesi aramızda her günün, bir alışverişine benzemez miydi? Ah, onunla her sohbetimiz ve iğneli şakalarımız dahil, her sözümüz inci gibi inceltilmişti, ben bunu bilirim...Asla unutamayacağım, onun ruhunun duruluğunu, sağlamlığını, onun o göksel yumuşaklığını asla unutamayacağım...”