“İnsanlar vedalaşırken genellikle olayın sürekliliğini inkar eden sözler dile getirmeyi severler. Birbirlerinden ayrılırken ‘Auf Wiedersehen’, yani tekrar görüşene kadar, derler. Yeni bir araya gelme planları yapmakta çok aceleci davranırlar, ama bunu unutmakta daha acelecidirler. Ben bu tür insanlardan değilim. Gerçeği söylemeyi tercih ederim ki gerçek de büyük bir ihtimalle bir daha karşılaşmayacak olduğumuzdur.”
“Aman Tanrım! Ona ne kadar benziyor, ne acayip bir şey.Lord Wemyss'in bir oğlu daha olduğunu bilmiyordum." "Yok zaten." "Fakat inanılmaz bir benzerlik var aralarında." "Bu benzerlik değil." "Ama-" diyen John artık ne düşüneceğini bilemiyordu. "Ben hayaletlere inanmam," diyebildi sadece. "Bende inanmam." "Sen onu öldürmüştün." "Evet, kendine geldiğinde tekrar öldüreceğim." John da çok sinirlenmişti. "Sana memnuniyetle yardım ederim.”
“Bu akşam anladım ki, bir insan diğer bir insana bazen hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş. Gene bu akşam anladım ki, onu kaybettikten sonra, ben dünyada ancak kof bir ceviz tanesi gibi yuvarlanıp sürüklenebilirim.”
“Gerçek şu ki gündüzün ışığında, bu yayılmış, soluk, hemen hemen gölgesiz aydınlıkta geceninkinden de daha koyu bir karanlık buluyorum.”
“Yanılıyordu. Hep yanılmıştı. O ebedi bir yolcuydu. Onun gideceği son bir durak yoktu. İlk kimliğine ulaşmıştı, ama bu hedef de bir aşamadan başka bir şey değildi. Çok yakında yeniden hafızasını yitirecekti. Yeni kişiliğinin üstesinden gelmeye çalışacak, ama olduğunu iddia ettiği kişi olmadığını anlayacaktı. Böylece hep gerçek "ben"i bulma umuduyla araştırmaya yeniden başlayacaktı. Ama o "ben" yoktu.Onu ebediyen kaybetmişti.”
“Son derece mümkündür ki bir büyükbaba torunlarından daha çok bilimsel bir akla sahip olabilir! Toplumlar her zaman ileri gitmezler! Bazen eski kuşaklar çok daha şanslıdırlar!”