“Eleman, dolabı yerinden fazla oynatmamamızı tavsiye ederek faturasını kesti. Biz de, bundan böyle, pazar gezintilerimizde buzdolabımızı evde bırakacağımıza dair söz vererek parasını ödedik.”
“Biz de deniz gibiyiz." dedi Başak, "tek derdimiz yerinden oynatamadığımız taşlar.”
“ben de söz vermiştim. biz balım, biz o sözleri verirken sizin ne kadar hakikatle dinediğinizi bilmiyoruz.”
“Sustu. Konuşmak gereksizdi. Bundan sonra kimseye ondan söz etmeyecekti. Biliyordu; anlamazlardı.”
“Bizim hepimizin içinde zübüklük olmasa, bizler de birer zübük olmasak, aramızdan böyle zübükler büyüyemezdi. Hepimizde birer parça olan zübüklük birleşip işte başımıza böyle zübükler çıkıyor. Oysa zübüklük bizde, bizim içimizde. Onları biz, kendi zübüklüğümüzden yaratıyoruz. Sonra, kendi zübüklüklerimizin bir tek Zübük’de birleştiğini görünce ona kızıyoruz. Bu zübükler heryerde var, biz zübükler nerde varsak, onlar da orada...”
“... bir armağan, bir mucize olduğu söylenen şu hayatın saçma sapan bir şekilde bitebileceğinden korktum hep. İçimde böyle bir korku varken de hayatın tam da bu şekilde, yani saçma sapan bir şekilde sürdüğünü anlamadım. Asıl bundan korkman gerektiğini anlamadım.”