“Tukenmeye baslayan bir politika dunyasiyla birlikte Cumhurbaskanlari, ilkel toplumlarda bir iktidar kuklasindan baska bir sey olmayan kabile seflerine benzemektedirler.”
“pozitif olma durumunun aralıksız üretimi halinde, ürkütücü bir sonuç ortaya çıkmaktadır. çünkü eğer negatif olma durumu kriz ve eleştiriyi doğurursa, mutlak pozitiflik de, krizi damıtma yetisi olmadığından, felaketi doğurur. negatif ve eleştirel öğeleri denetim altında tutan, dışlayan, baştan savan her yapı, her sistem, her kitle, tam bir iç patlamaya maruz kalarak bir felaket tehlikesiyle karşı karşıya kalır. tıpkı her biyolojik bedenin, bünyesindeki bütün mikropları, basilleri, parazitleri, yani bütün düşmanlarını denetim altında tutarak ya da dışarı atarak, kanser tehlikesiyle, bir başka deyişle, kendi hücrelerini yiyip bitiren bir pozitivistlik tehlikesiyle karşı karşıya kalması gibi; biyolojik bünye de , aynen, artık işsiz kalan kendi antikorları tarafından yok edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalır... Aslında, mikroplar olduğu sürece virüs yoktu. eski enfeksiyonlardan arınmış bir dünyada, "ideal" klinik bir dünyada, elle muayene edilemeyen, önlenemez bir patolojik durum ortaya çıkar, bizzat dezenfeksiyondan doğan bir patolojidir bu.”
“...Düşsellik rezervine bir anlam kazandıran şeyle, gerçeklik katsayısı arasında belli bir orantı vardır. Düşselliğin ulaşıp, içinde dolanabileceği bâkir bir alan kalmadığı ve harita tüm coğrafi alanları belirlediğinde, gerçeklik ilkesi de ortadan kaybolmaktadır. Gerçekliğin sınırları sonsuzluğa çekilince, bu, sınırları belli bir evrende iç uyum anlamına gelen gerçeklik ilkesinin kanama yapmasına neden olur...”
“Belli bir doneme ait filmler yeni bicimleriyle yeni bicimleriyle yeniden gundeme getirilmeye calisilmaktadir. Oysa bu iki film tipi arasindaki fark, gercek insanla ona benzeyen otomat arasindaki farki gibidir. | 75”
“Perhaps our eyes are merely a blank film which is taken from us after our deaths to be developed elsewhere and screened as our life story in some infernal cinema or dispatched as microfilm into the sidereal void.”
“But what becomes of the divinity when it reveals itself in icons, when it is simply incarnated in images as a visible theology? Or does it volatilize itself in the simulacra that, alone, deploy their power and pomp of fascination - the visible machinery of icons substituted for the pure and intelligible Idea of God? This is precisely what was feared by Iconoclasts, whose millennial quarrel is still with us today. This is precisely because they predicted this omnipotence of simulacra, the faculty simulacra have of effacing God from the conscience of man, and the destructive, annihilating truth that they allow to appear - that deep down God never existed, even God himself was never anything but his own simulacra - from this came their urge to destroy the images. If they could have believed that these images only obfuscated or masked the Platonic Idea of God, there would have been no reason to destroy them. One can live with the idea of distorted truth. But their metaphysical despair came from the idea that the image didn't conceal anything at all.”