“Yanılıyordu. Hep yanılmıştı. O ebedi bir yolcuydu. Onun gideceği son bir durak yoktu. İlk kimliğine ulaşmıştı, ama bu hedef de bir aşamadan başka bir şey değildi. Çok yakında yeniden hafızasını yitirecekti. Yeni kişiliğinin üstesinden gelmeye çalışacak, ama olduğunu iddia ettiği kişi olmadığını anlayacaktı. Böylece hep gerçek "ben"i bulma umuduyla araştırmaya yeniden başlayacaktı. Ama o "ben" yoktu.Onu ebediyen kaybetmişti.”
“Ama o zamanlar böyle görünmüyordu, gerçek değildi' dedi Parish. 'Hayır o zamanlar yalnızca bir fikirdi'dedi adam, 'ama denemeye değer olduğunu düşünseydin fikri sen de görebilirdin.”
“Demek ki, ben-ben-ben'in günü gününe sürekliliği dışında başka bir süreklilik olmadan yaşıyordum. Günü gününe kadınlar, günü gününe erdem ya da erdemsizlik, günü gününe, köpekler gibi, ama her gün sağlamca yerinde duran kendim. Böylece yaşamın yüzeyinde ilerliyordum, sözcükler içinde, hiçbir zaman gerçek içinde değil. Tam okunmamış o kitaplar, tam sevilmemiş o dostlar, tam gezilmemiş o kentler, tam sarılmamış o kadınlar! Sıkıntıdan ya da dalgınlıkla birtakım el kol hareketleri yapıyordum. Varlıklar birbirini izliyor, birbirine takılmak istiyorlardı, ama ortada hiçbir şey yoktu, bu da berbat bir şeydi. Onlar için. Bense unutuyordum. Kendimden başka bir şeyi hiçbir zaman anımsamamışımdır ben.”
“Aşk kimyasal bir yangındır. İyi olan herşey yanar. Geriye sadece en sert, en acı, yanmayan şeyler kalır. Bunlar öfke, acı, üzüntü ve korku...”
“Ama yine de müzikal bir şey bu, küçük bir şiir”
“Anlaşılan ben zayıf bir insanım.İncil'i denedim;filozofları,şairleri,ama bir şekilde hepsi hedef şaşırmışlardı.Tamamen başka bir şeyden bahsediyorlardı. Ben de okumayı kestim uzun bir süre önce.İçki,kumar ve seks biraz işe yarıyordu ve bu yaşantımda cemiyetin,şehrin,ülkenin herhangi bir ferdi gibiydim; ancak tek fark, benim 'başarmak' isteği duymamamdı.Bir aile istemiyordum,ev istemiyordum,saygın bir iş istemiyordum.Böyleydim işte:Entelektüel değilim,sanatçı değilim,alalade bir insanı kurtaran köklerden yoksunum.Arada derede kalmış bir şey gibiyim ve sanırım bu da deliliğin başlangıcıdır.”
“…Öylece durup, Handan‘a dönüşen Evgenia’yı, Evgenia‘ya dönüşen Handan’ı ve bir anda ikisi birden olan Güzide‘yi izledim bir süre. İkisi beni bırakıp gitmiş olsa da, bu üç kadında aslında hep aynı kadını sevdiğimi düşündüm. Hangi kadını? İlk çocukluk arkadaşım, o çelimsiz liseli kızı mı, en güçlü dayanağım, can yoldaşım, cefakar karımı mı, yoksa yaşamın her şeye rağmen güzel olduğunu bana yeniden öğreten gün görmüş Evgenia’yı mı? Belki hepsini birden, belki hepsini ayrı ayrı ama üçünde de hep aynı kadını.”