“İşler böyle olduğunda, yani Tanrı imdada yetişecekmiş gibi görünmüyorsa, insanın tek yapabileceği onun yerini almaya çalışmaktır, evi barkı terkedip, aslında bizden çok Tanrı’nın malı olan şu zavallı yaşlı dünyamıza çekidüzen vermeye çabalamak...”
“Ama onlar beni de Booper'ı da -kız kardeşim- böyle sevmiyorlar. Yani olduğumuz gibi sevemiyorlar. Bizi birazcık değiştirmezlerse sevemiyorlar. Bizi sevme nedenlerini neredeyse bizi sevdikleri kadar,hatta çoğu zaman bizden daha fazla seviyorlar. Herkes diğerini sevdiği ölçüde, onu sevme nedenini seviyor, hatta çoğu zaman bu nedeni daha da çok seviyor. O zaman pek iyi olmuyor.”
“Baharda çilek yemek, evet, olur böyle şeyler yaşamda, ama yılın çok kısa bir bölümünde yalnızca ve şu sıra çok uzakta.”
“Arabaları gözlerken hep böyle onulmaz bir duygu, sanki çok uzaklardaymış, denizin ortasında yapayalnızmış gibi bir duygu kaplardı yüreğini; bir gün bile yaşamak çok, çok tehlikeliydi onca, hep böyle düşünmüştü.”
“İlle de bir sınıfın öbürünü yenmesi gerekiyorsa, çok daha yeni ve canlı bir sınıf olan emekçi halkın zevke eğlenceye dalıp çürümüş olan kentsoylu sınıfı yenmesi daha akla yatkın değil miydi? Belki kan dökülecek, ama sonunda yepyeni bir toplum ortaya çıkacaktı. Yaşlanmış ulusları canlandıracak bu barbarca saldırıyı işteyişte aslında pek yakında patlak verecek gerçek devrime, emekçi halkın devrimine duyulan şaşmaz inanç gizliydi; bu devrim şu anda gökyüzünü kana boyayan güneş gibi yüzyılın son günlerinde bütün dünyayı tutuşturacaktı.”
“Bana sorarsanız gerçek mutluluk yaz yağmuru gibi birden boşanmaz insanın başına. Davranışımıza, çevremizdeki insanlarla ilişkimize her gün azar azar çekidüzen vererek eksiklerimizi tamamlarız. Yavaş yavaş biriken bir şeydir mutluluk.”