“buradayım. yağmur öyle çok yağıyor ki görmesen bile sürekli onu duyuyorsun. uyurken hep ıslanıyormuşum gibi geliyor. sana ne çok yazıyorum ama hiçbirini yollamıyorum. yazar yazmaz her şey eskiyor sanki, sözcükler uzaklığa ve zamana dayanıklı değil. sen de hep bu yeniden kurgulanmış, ayıklanmış kartlarla yetinmek zorunda kalıyorsun. sevmeyi bilmediğim doğru ama özlemeyi ve hissetmeyi bildiğimi sanıyorum. buradayım, yağmur yağıyor ve anlayabildiğim, kendim hakkında, sözcükler halinde belirginleştirebildiğim tek şey bu? komik mi?”
“DESTİNADün gece sen uyurken İsmini fısıldadım Ve hayvanların korkunç Öykülerini anlattım Dün gece sen uyurken Çiçeklere su verdim Ve insanların korkunç Öykülerini anlattım onlara Dün gece sen uyurken Yüreğim bir yıldız gibi bağlandı sana İşte bu yüzden sırf bu yüzden Yeni bir isim verdim sana DESTİNA Sen öyle umarsız uyusan da bir köşede İşte bu yüzden sırf bu yüzden Yaşamdan çok ölüme yakın olduğun için Seni bu denli yıktıkları için DESTİNA Yaşamımın gizini vereceğim sana”
“Niçin bu kadar bağlıyım geçmiş zamana? De ki: Hayatının boşluğa savrulan yüzünden öyle çok nefret ediyorsun ki, seni mutsuz eden bu yüze yıllarca bakmak, ellerinle kavramak ve anlamak istiyorsun.”
“Yanılıyordu. Hep yanılmıştı. O ebedi bir yolcuydu. Onun gideceği son bir durak yoktu. İlk kimliğine ulaşmıştı, ama bu hedef de bir aşamadan başka bir şey değildi. Çok yakında yeniden hafızasını yitirecekti. Yeni kişiliğinin üstesinden gelmeye çalışacak, ama olduğunu iddia ettiği kişi olmadığını anlayacaktı. Böylece hep gerçek "ben"i bulma umuduyla araştırmaya yeniden başlayacaktı. Ama o "ben" yoktu.Onu ebediyen kaybetmişti.”
“Tarihi seyirle beraber, tasavvufa diğer bütün ilimlerden daha çok şeyler karışmıştır. Bazen bu şeyler onu, bilmecelere, ilim değilmiş gibi ilimden ve nasslardan başka şeylere, tevhid, fıkıh ve usul-û fıkıh ilimlerinden uzak, hatta teşri ve takrirde vahiy derecesinde sırf ilhama çevirmişlerdir. Halbukî bütün İslâmî ilimler gibi tertemiz ve ayıklanmış olması gereken bir ilim için bu çok tuhaf ve garip bir şeydir.”
“Ölümden korkuyordum. Ölümden o kadar korkuyordum ki belki de ölüyorsunuzdur diye, size bakamıyordum bile. Benim için ölmemenin, eğer bulabilirsem, bir... bir yolu olduğundan başka hiçbir şey düşünemiyordum. Fakat, sanki büyük bir yara varmış da kanıyormuş gibi, -sizinki gibi- hayat sürekli akıp gidiyordu. Fakat her şeyde bu vardı. Ve ben hiçbir şey, hiçbir şey yapmadım; sadece ölmenin korkusundan saklanmaya çalıştım.”