“İsviçre dağlarındakine benzeyen o mavi sisi anımsıyor ve biliyorum. Bu sis, çocukluğun bitmek üzere olduğu o kaygısız dönemde her şeyin üstünü kaplar ve o çok büyük, mutlu, neşeli dairenin içinden gittikçe daralan bir yol çıkar, ışıklı ve güzel görünse de bu dar yola girmek hem keyifli, hem de müthiş bir şeydir.”

L.N. Tolstoy

L.N. Tolstoy - “İsviçre dağlarındakine benzeyen o mavi...” 1

Similar quotes

“Düşünsenize, onların o kentleri ayakta duruyordu, dimdik ayakta. New York ayakta duran bir kenttir. Daha önce de çok kent görmüştük bizler elbette ve bayağı da güzel kentler ve limanlar, hem de en fiyakalısından. Ama bizim oralarda yan vaziyettedir kentler, değil mi, deniz kenarında ya da nehir kıyısında, manzaranın üzerine uzanıverirler, yolcuyu beklerler, oysa bu Amerikalısı, o öyle ayılıp bayılmıyordu, hayır, kazık gibi duruyordu, orada, hiç de sikici değildi, ürkütücü bir kazık.”

Louis-Ferdinand Celine
Read more

“O günlerde kimbilir kaçıncı kez bir kadınla yeniden buluşmak, yeniden o çok ince çizgiyi çizmek ve bu oyunu bozmadan sürdürebilmek için direniyordum.”

Kürşat Başar
Read more

“Daha anlayamamıştı sonunda ölüm olan bir hayatta mutlu son olmasının mantığa aykırı olduğunu. Ölüm mutlu bir son olamazdı. Kimse için. Ama yine de insanlar, kendilerini kandırmak için hayatlarını dönemlere bölüyorlar ve ancak o dönemlere mutlu sonlar uydurabiliyorlardı. Oysa hayat, her bölümünde ayrı bir hikayenin döndüğü neşeli bir dizi değil, sonunda herkesin öldüğü ve katilin bulunamadığı sıkıcı bir filmdi.”

Hakan Günday
Read more

“Mevsimlerden yazdı ve tercüme-i halime ne söylesem azdı. Biliyordum, gidecekti. Kim bilir, belki de bir bekleyeni vardı? Lakin gözlerinden anlıyordum, o da benim gibi yalnızdı. Dışarıdan bakınca halleri pervasız, ruhu uçarıydı. Sevdiyse de çok, korkarım bana inanmazdı. İşte bu konuda çok haksızdı. Varsın olsun; başka kim gözlerinde umudu ve acıyı aynı anda böyle güzel taşırdı? Tanrı’nın kaderime yazdığı işte bu kızdı.”

Alper Canıgüz
Read more

“Kim bilir belki de… Şeytan, Tanrı’nın bilinçaltından başka bir şey değildir....Kutsal kitaplar sanattan ve sanatçılardan en az söz eden kitaplardır…...Bütün hibeler, bağışlar, sadakalar ve teberrular hayırsever işadamlarının yoksulluk sayesinde yaptıkları varlıklarının yoksullara dağıttıkları yüzdeleridir....Bugün herkes tüketmeye çalıştığı nesnelerin üretiminde çalışarak tüketilen birer nesnedir. Hem üretici hem de tüketici olarak iki ucundan yakılmış bir mumdur....“Gerçekten çok şanslıyım, çünkü mutsuzluğumu bedavaya getiriyorum.” derdi bir berduş. “Kimileri her gün on iki saat çalışarak ve kucak dolusu para harcayarak bu hale geliyorlar. Evet ben de herkes kadar keyifsiz ve yalnızım. Ama bunun için ne sabah dokuz akşam beş çalışıyorum ne de üstüne para veriyorum.” ...Dünyanın kanseri işadamlarıdır. Çünkü ancak kanser hücreleri beslendikleri organizmayı harap ederek çoğalırlar. Büyümek için büyü. Çoğalmak için çoğal. İlerlemek için ilerle. Kalkınmak için kalkın. Kapitalizmin ve kanserin ideolojileri birbirlerinin tıpatıp aynısıdır....Çalışmaktan bir hak gibi bahsedilmesi ve bunun anayasalara girmesi ne garip! Çalışmak ne bir hak, ne de bir ödevdir. Kötü bir kaderdir sadece… Sakat veya göle doğmak gibi....Aylaklık; düşünmek, duymak ve yaşamak için bağdaş kurmaktır. Çalışmak ise bir gün bağdaş kurabilmek için boşu boşuna koşuşturmaktır....Bir işadamının onca emekle çalışarak, çalıştırarak ve koşuşturarak yarattığına bakın; bacası tüten bir fabrika. Bir de sanatçıların yarattıklarına bakın; Mayıs ayında Floransa....“Küçük, bedensel ve geçici hazları küçümseyrek ruhsal, büyük ve ilahi hazları arayan keşişlere, dervişlere, Hint’ten ve Rum’dan gelen ermişlere, sufilere, bilgelere sakın kanmayın.” diye fısıldadı Şeytan. “Hazzı hep göklerde arayanlar yeryüzünde bulamayan kabızlardır. Bu arif, aşık ve cümle evliya takımı işte böyledir; kendi kabızlık ve kasvetlerine gizemli mazeretler ararlar aslında.” ...Cennetten kovulduğumuzda Tanrılar bize hem hatıra hem de yolluk olsun diyerek sadece üç şey verdiler. Biri haz, diğeri neşe, öbürü de dans. Gerisini; ayrılığı ve hastalığı, acıyı ve keder, can sıkıntısını ve her biri birbirinden boş ümitleri hep burada bulduk. İşte bu yüzden en doğru felsefelerin temeli neşe, sevnç, coşku ve hevestir. Kahkahalar ise yapıtaşları. ...Düş kırıklıklarımızın yegane sebebi, çabanın hissesini daha yüksek sanmamızdır....Kendimi bilmek ruhumu sıkıyor. Kendini bilenler de canımı....Ne yapmak ve ne olmak istediklerini çok iyi bilen insanlara ise acıyorum. Hiç mi hayal güçleri yok?...Yunanca’daki mutluluk (eudaimonia) sözünün içinde Şeytan (daimon) gizlidir. Bu bir tesadüf mü, yoksa bu olağanüstü adamların bilgeliklerinin yeni bir zirvesi mi? Eski Yunanlılar için Şeytan, bize doğru yolu gösteren iç sesimize verdiğimiz isimdir. Bu demektir ki, Yunanca mutlu olmak istiyorsanız Şeytan’ı işin içine karıştırmalısınız. ...İnsan doğar, yaşar ve ölür. Doğru da belki o sırayla değil....Kadın terk edildiği ve aldatıldığı zamanlarda, bir de boşanırken hiç tereddüt etmez; kararlı, şuurlu ve son derece akıllı bir biçimde bütün umumi strateji ve nokta hücumu taktikleriyle delirir....Feminizm; erkeklerin egemenliğindeki bir pazarda kadının kadınlığını değil işgücünü, aklını ve zamanını satmaya çalışmasıdır. Üretime, tüketime ve çalışmaya tapan bir toplumda kadının cinsiyetini bir mal olmaktan çıkartıp, bütün varoluşunu bir mal haline getirme gayretidir. Eğer bu özgürlük olsaydı, bütün erkekler ezelden beri özgürdüler. ...-Kadın 20. yüzyılda özgürlüğüne kavuştu.-Yok yahu! Peki sonra ne oldu?-Hiç. İş kölesi oldu. ...Aforizma edebiyatın salçasıdır. Sadece aforizma yersen kusarsın.”

Emre Yılmaz
Read more