“... Kısacası fantezi bize şunu söyletir: "Ah şu Yahudiler (Kürtler, Ecnebiler, Batılılar vs) olmasaydı!" Bu durumda fanteziye dair akılcı bir eleştiriyle yetinmeyip onu katetmeye çalışmak şu anlama gelir: Yarılmanın, antagonizmanın mesulünün Yahudiler (ya da Kürtler vs.) olmadığını göstermekle yetinmeyip, antagonizmanın bünyeviliğini göstermek, antagonizmaya mesul aramanın mekanizmalarını açığa çıkarmak. Zizek'in sözleriyle devam edersek "toplumun tam kimliğe ulaşmasını engelleyen Yahudiler değildir: Bunu engelleyen kendi doğası, kendi içkin blokajıdır ve bu iç negatifliği 'Yahudi' figürünü yansıtmaktadır. Başka bir deyişle simgeselden dışlanan şey, Gerçek'te paranoid bir Yahudi kurgusu olarak geri döner." Dolayısıyla, "antisemitizme verilecek yanıt, 'Yahudiler aslında böyle değildir' değil, 'antisemitik Yahudi anlayışının Yahudilerle hiçbir ilgisi yoktur, ideolojik Yahudi figürü Bizim kendi ideolojik sistemimizin tutarsızlığını yamamanın bir yoludur' olmalıdır.”
“Dünyamızda alışılmışın dışındaki her şeyin açıklanması gerekir ve bu hiç de masum bir gereklilik değildir. Açıklama yaparsınız, neden gösterirsiniz, makul gerekçeler sunarsınız, sonra bir de bakmışsınız tam da sizden açıklama bekleyenlerin dilini kullanıyorsunuz, kendi dilinizi değil. Birilerine açıklama borçluysanız borcunuzu daima kendi dilinizi harcayarak ödersiniz.”
“Kendi varoluşun için mücadele et ve bunu yaparken başkalarına adaletli ol! Bu evrende başka da bir işin yok!”
“Kimi zaman penceredeki manzara, duvara asılmış bir tablodur yalnızca; kimi zaman oda, orada olmamı değil, bütünü görmemi engelleyen, ağaçlar arasında bir kabuktan başka bir şey değildir.”
“Herkes hayatının bir devrinde şu veya bu şekilde talihinin şuuruna erer. Babam, ve hepimiz, onunla en zalim şekilde karşılaşmıştık. Babam bunu o kadar iyi biliyordu ki, bütün bu olan biten şeylerde kendi sabırsızlığının, kendi ihtiyatsızlığının payını bile düşünmeye lüzum görmüyordu. Garip bir sükunete kavuşmuştu. Kendi köşesinde sessiz sedasız oturan bir adam olmuştu. Yalnız ara sıra, bilmem niçin sofanın duvarına astığı ve bir daha oradan kaldırılmasına razı olmadığı saat rakkasına bakar ve sonra acayip ve mazlum bir gülüşle gülümseyerek yerinden fırlardı.”
“Ve kendi hüsnümü başlardım önce sevmekten. Bu ruh için bir hak:Biraz da kendini sevmek değil midir yaşamak!...”