“Ne var ki Paul bu düşünce zenginliğini tıpkı parasal zenginliği gibi hiç durmaksızın, sürekli boşa harcadı ama parasal zenginliği çok geçmeden kesinlikle harcanıp bittiyse de, düşünce zenginliği gerçekten tükenecek gibi değildi; o dur durak bilmeden boşa harcayıp durdukça düşünce zenginliği ( eşzamanlı olarak ) ardı arkası kesilmeden çoğaldı, bundan ne kadar çoğunu ( kafasından ) kapı dışarı ettiyse, bu zenginlik o kadar daha büyüdü. Önceleri sadece deli olup da sonunda cinnetlik denen bu kişilerin ortak özelliğidir, ruh zenginliklerini dur durak bilmeden ( kafalarından ) kapı dışarı ederler ama eşzamanlı olarak kafalarındaki ruh zenginliği onların bunu ( kafalarından ) kapı dışarı ettikleri hızla çoğalır. Gitgide daha fazla ruh zenginliğini ( kafalarından ) kapı dışarı ederler, eşzamanlı olarak bu zenginlik çoğalır da çoğalır, tabii daha da göz korkutucu olup çıkar, sonunda ruh zenginliklerini ( kafalarından ) kapı dışarı etmekle başa çıkamaz olurlar ve kafa, içinde durmadan çoğalan, istiflenen bu ruh zenginliğini taşıyamaz olur ve patlar. İşte Paul’un kafası da Paul ruh zenginliğini ( kafasından ) kapı dışarı etmekle artık başa çıkamadığı için patlayıverdi. Nietzsche’nin kafası da bu yüzden patladı. Bütün deli düşünürlerin kafaları da sonuç olarak böyle patlamıştır, ruh zenginliklerini kapı dışarı etmekle başa çıkamadıkları noktada. Çünkü sonuç olarak, bu kafalarındaki ruh zenginliği kafaların sahiplerinin bu zenginliği ( kafalarından ) kapı dışarı edebildiklerinden çok daha büyük ve acımasız bir hızla, sürekli ve gerçekten ardı arkası kesilmeden çoğalır ve günün birinden kafalar patlar, ölürler.”