“Bu yağmur... bu yağmur... bu kıldan ince Nefesten yumuşak yağan bu yağmur... Bu yağmur... bu yağmur... bir gün dinince. Aynalar yüzümü tanımaz olur.”

Necip Fazıl Kısakürek

Explore This Quote Further

Quote by Necip Fazıl Kısakürek: “Bu yağmur... bu yağmur... bu kıldan ince Nefeste… - Image 1

Similar quotes

“HUSREV - en azgın hayvan bünyesinin içine oturtulmuş öyle cellat bir ruh taşıyorum ki, bütün insiyaklarımı körletiyor. beni yiyor. beni paçavra haline getiriyor.ZEYNEP - (isyankar) anlamıyorum, anlamıyorum.HUSREV - (garip bir istihza ahengiyle) bir dakika sabret! birazdan hiçbir şey anlamayacaksın. bendeki bu ruh her şeyin iç yüzünü kurcalıyor, tırmıklıyor. gözü bağlı hiçbir isteğe izin vermiyor. en sevdiği şeylerden bir anda iğreniyor. en düşünülmeyecek yerde, birdenbire düşünmeğe, hesap yapmaya kalkıyor. kendisine göre, kanunları, ölçüleri var. müthiş bir çirkinlik korkusu ve güzellik kaygısı içinde çırpınıyor. aradığını bulamıyor. bulduğunu razı olamıyor. saadetlerin yüzde yüzü olan hayvani saffetleri, bir sansarın pilici boğması gibi boğuveriyor. ZEYNEP - durma, yürü artık!HUSREV - kadınla erkeğin yan yana gelmekle kurduğu bambaşka bir cihan tasavvur ediyor. bu cihanın hususi bir tabiatı, şartları, incelikleri var. o cihana erişememiş insanlardan daha kaba bir şey bilmiyor. fakat onların cezasını nefsine kendi azasına çektiriyor. öyle bir hakim tasavvur et ki, karşısına çıkarılan suçluların cezasını kendisi yüklensin. ne tuhaf değil mi? kendisi yükleniyor. çünkü biliyor ki, o suçlular, elindeki kanunun hikmetinden hiçbir şey anlamazlar. mesul değillerdir.ZEYNEP - ne içinden çıkılmaz şeyler bunlar. kendini bunlarla harap ediyorsun. HUSREV - doğru! bu, ne kadar çok isteyen, verilemeyecek, bulunamayacak kadar çok isteyen, doyurulamayacak kadar aç, okşanamayacak kadar sinirli ve hodgam bir ruh. bu ruh insanın dış ve ön benliği içinde öyle bir ikinci "ben" yapıyor ki, bu "ben", iyi kötü her şeye düşman ve yabancı kalıyor.ZEYNEP - senden korkuyorum.HUSREV - işte sen, bendeki bu ikinci "ben"le ihtilat edemedin. onu yalnız, kendi başına, kendi aleminde bıraktın. benimle beraberleştiğin her defa, bana yalnızlığımın, çaresizliğimin derecesini ihtar ettin. iki ten arasındaki uçurumu, bana öğreten sensin.”


“Ne bir kıyıdan eser, ne bir ışıktan eser, Sulardan daha derin, yolun karanlıkları. Dalgalar, yürüyünüz, arayalım beraber, Başımızı dövecek yalçın kayalıkları! ..”


“buradayım. yağmur öyle çok yağıyor ki görmesen bile sürekli onu duyuyorsun. uyurken hep ıslanıyormuşum gibi geliyor. sana ne çok yazıyorum ama hiçbirini yollamıyorum. yazar yazmaz her şey eskiyor sanki, sözcükler uzaklığa ve zamana dayanıklı değil. sen de hep bu yeniden kurgulanmış, ayıklanmış kartlarla yetinmek zorunda kalıyorsun. sevmeyi bilmediğim doğru ama özlemeyi ve hissetmeyi bildiğimi sanıyorum. buradayım, yağmur yağıyor ve anlayabildiğim, kendim hakkında, sözcükler halinde belirginleştirebildiğim tek şey bu? komik mi?”


“İnsanlar birbirinin göz bebekleri içinden bakabilir ve kelimelerdeki ortaklıklarını tek fert halinde yaşayabilirler mi?”


“Her gün bu kadar güzel mi bu deniz?Böyle mi görünür gökyüzü her zaman?Her zaman güzel mi bu kadar,Bu eşya, bu pencere?Değil, Vallahi değil;Bir iş var bu işin içinde.”


“Bin yıl yaşasan yine cihan bu,Gerdiş bu, zemin bu, asuman bu.”