“başkaları gibi yaşamasını bilmeyenler, başkalarını taklit etmeliydi. onlar da ellerinden geleni yapıyorlardı: deniz kıyısında bir kahveye oturuyorlar, ah ne kadar güzel! diyorlardı. deniz havası bize iyi geldi, diyorlardı. önlerinden takalar geçiyordu: ne sıcak renklere boyanmış tekneler! diyorlardı; o renkleri rengi hangi ressam yan yana getirmeye cesaret edebilir? ( bunları nursel hanımdan öğrenmişlerdi.) sağlam deniz havasını içlerine çekiyorlardı; insanın temiz havaya ihtiyacı var, diyorlardı. ( bunu da bilge'den öğrenmişlerdi.)" Bütün bu temiz havaya rağmen, gece iyi uyuyamıyorlardı.”
“İnsanın havaya ihtiyacı var, suya ihtiyacı var, yiyeceğe ihtiyacı var ve maceraya da ihtiyacı var! Macera, sonsuz sıkıcılık için bir ilaçtır.”
“Her gün bu kadar güzel mi bu deniz?Böyle mi görünür gökyüzü her zaman?Her zaman güzel mi bu kadar,Bu eşya, bu pencere?Değil, Vallahi değil;Bir iş var bu işin içinde.”
“İnsan tabiattan bile bıkıyor. İnanmazsın bütün manzaraları gülünç bulurum. Bize vaktiyle öğretmişler ki, dağ, dere, tepe, deniz, mehtap güzel şeylerdir. Bu telkin altında, kendimize bunları güzel göstermeye çalışıyoruz. Bana, öyle geliyor ki, güzel hakkındaki telâkkilerimiz tekâmülü muhtaçtır. Artık basma kalıp manzalardan hoşlanmıyorum. İçimde herşeye, tabiata, sanata, kadına karşı bir tiksinme var. Galiba yaşamaktan pek yorulmuşum.”
“Düşünsenize, onların o kentleri ayakta duruyordu, dimdik ayakta. New York ayakta duran bir kenttir. Daha önce de çok kent görmüştük bizler elbette ve bayağı da güzel kentler ve limanlar, hem de en fiyakalısından. Ama bizim oralarda yan vaziyettedir kentler, değil mi, deniz kenarında ya da nehir kıyısında, manzaranın üzerine uzanıverirler, yolcuyu beklerler, oysa bu Amerikalısı, o öyle ayılıp bayılmıyordu, hayır, kazık gibi duruyordu, orada, hiç de sikici değildi, ürkütücü bir kazık.”
“Sıkılmış ruhlar için bazen deniz en iyi çaredir!”