“ÜÇÜNCÜ ŞARKISiz de benim gibi,GünleriSevgiyle isteyerekDeğil de, takvimden yaprak koparır gibi gerçekBir sıkıntı ve nefretle yaşadınızsa, Ankara güneşi sizin deUyuşturmuşsa beyninizi, Ata’nın izindeGitmekten başka bir kavramı olmayanCumhuriyet çocuğu olarak yayan,Pis pis gezdinizse (o sıralarda adı Opera Meydanı olan)Hergele Meydanı’nda, bu sarı ve tozlu alanİğrendirmediyse sizi,Bir taşra çocuğu sıfatıyla özlemeyi bilmiyorsanız denizi,Kaybettiniz (benim gibi).Oysa,Aynı Hergele Meydanı’nda,Gölgede on beş, güneşte yedi buçuğa tıraş edenBerberleri görmedenYalnız renkli yanını yaşadınızsa hayatınVer hergele ve beygir olduğunu duymadınızsa atın,Sakalı uzamış seyyar satıcılara kese kâğıdı satmadınızsa,İçinde süt ve salebin olmadığı “dondurmakaymak”tan tatmadınızsa(Aynı Hergele Meydanı’nda)Kazandınız. (Kimse yoktu -çirkinlikten başka-Selim’in yanında)En bayağı ve en müstehcen(Fakat fiyatı ehven)Romanları kiralamak için gecesi beş kuruşa,Samanpazarı’na çıkan yokuşaDeğil de sağa sapın. Etiler’in at oynatmış olduğuAnkara’da”

Oğuz Atay

Oğuz Atay - “ÜÇÜNCÜ ŞARKISiz de benim...” 1

Similar quotes

“Bana rast geldiğinden memnun görünüyordu. İhtimal, eriştiği mertebeleri gösterebildiğine, yahut da, benim halimi düşünerek, benim gibi olmadığına seviniyordu. Nedense, hayatta bir müddet beraber yürüdüğümüz insanların başına bir felaket geldiğini, herhangi bir sıkıntıya düştüklerini görünce bu belaları kendi başımızdan savmış gibi ferahlık duyar ve o zavallılara, sanki bize de gelebilecek belaları kendi üstlerine çektikleri için, alaka ve merhamet göstermek isteriz. Hamdi de bana aynı hislerle hitap eder gibiydi.”

Sabahattin Ali
Read more

“Ne oluyor?" diye başını kaldırdığı zaman tavanın tepesinden uçmuş olduğunu ve yıldızların elle tutulacakmış gibi yakından odasına sarktıklarını gördü ve sonra sevdiği kadın bu yıldızlara basarak, onlara tutunarak, onların ışığıyla sarınarak odasına girdi. Abdullah, bir kere kapısını çalmamış, semtine uğramamış olan bu güzel mahlukun, böyle uçan bir çatıdan ve bir yıldız kasırgası içinde odasına tavandan girmesine hiç de hayret etmedi. Zaten, bu güzel ve asil mahlukun kendisiyle aynı hamurdan yuğrulmuş olduğuna hiçbir zaman inanamamış, onun çok yüksek, büsbütün başka ve erişilmez bir alemden gelmiş bir mevcut olmasına daima ihtimal vermişti.”

Ahmet Hamdi Tanpınar
Read more

“Ölümden korkuyordum. Ölümden o kadar korkuyordum ki belki de ölüyorsunuzdur diye, size bakamıyordum bile. Benim için ölmemenin, eğer bulabilirsem, bir... bir yolu olduğundan başka hiçbir şey düşünemiyordum. Fakat, sanki büyük bir yara varmış da kanıyormuş gibi, -sizinki gibi- hayat sürekli akıp gidiyordu. Fakat her şeyde bu vardı. Ve ben hiçbir şey, hiçbir şey yapmadım; sadece ölmenin korkusundan saklanmaya çalıştım.”

Ursula K. Le Guin
Read more

“Mevsimlerden yazdı ve tercüme-i halime ne söylesem azdı. Biliyordum, gidecekti. Kim bilir, belki de bir bekleyeni vardı? Lakin gözlerinden anlıyordum, o da benim gibi yalnızdı. Dışarıdan bakınca halleri pervasız, ruhu uçarıydı. Sevdiyse de çok, korkarım bana inanmazdı. İşte bu konuda çok haksızdı. Varsın olsun; başka kim gözlerinde umudu ve acıyı aynı anda böyle güzel taşırdı? Tanrı’nın kaderime yazdığı işte bu kızdı.”

Alper Canıgüz
Read more

“Bir de benim gibi zavallı hayalperestin hayatına bak! Öldüresiye monoton, gölgelerin, hayallerin, uydurma düşüncelerin tutsağı bir hayat. Kalbi çekilmez işkencelerle dolduran, hep kara bulutlarla kaplı, güneş yüzü görmemiş bir hayat! Oysa bu zavallı Petersburglunun da herkes gibi güneşe ihtiyacı var; güneşsiz görülmüş rüyaların bile değeri yok! İşin en acısı, en sonunda hayal alemi de o çok güvendiğimiz, sonsuz sandığımız alem- yavaş yavaş yorulmaya, eski canlılığını kaybetmeye başlıyor. Bütün rüyalarımızı üstüne kurduğumuz düşünceler eskimeye başlayıp, yerine yenilerini de koyamayınca, hayal alemi de yıkılıp yerle bir oluyor ve geride kala kala çalı çırpı ve toz kalıyor fakat yaşayabileceğiniz tek hayat hayal alemiyse, sizi bekleyen başka bir hayat yoksa, ne yapacaksınız?”

Fyodor Dostoevsky
Read more