“Bana hareket etmek, görmek, duymak, hissetmek, düşünmek, hülasa yaşamak kabiliyetlerini veren bir şey içimden çekilip alınmış gibi, posa haline geldiğimi fark ettim.”
“İnsanların birbirlerine aşıkken gündelik hayatlarına devam etmelerini anlayamıyordum. Böylesi bir hareket bana ihanet gibi geliyordu. Kötü sahnelenmiş bir piyes gibi! Sanki bir insana değil de bir koltuğa aşık olunuyormuş gibi!”
“... ona aşktan söz ettim. o ise aşkın din gibi bir şey olduğunu, aslında var olmadığı halde sistemin bizi daha kolay kullanmak için uydurduğu bir şey olduğunu söyledi.”
“dünyada sizden, yani bütün erkeklerden niçin bu kadar nefret ediyorum biliyor musunuz? sırf böyle en tabii haklarıymış gibi insandan birçok şey istedikleri için... beni yanlış anlamayın, bu talepleri muhakkak söz haline getirmesi şart değil... erkeklerin öyle bir bakışları, öyle bir gülüşleri, ellerini kaldırışları, hülasa kadınlara öyle muamele edişleri var ki... kendilerine ne kadar fazla ve ne kadar aptalca güvendiklerini fark etmemek için kör olmak lazım.”
“Bir gün, belki on sene oluyor, bir hocam bana: "Zekanı mirasyedi gibi harcıyorsun!" demişti. Doğru... Zekamı har vurup harman savurdum ve nihayet iflas ettim... Hiçbir şeyim kalmadı... Ben zekayı radyum gibi bitip tükenmez bir cevher sanıyordum...”
“Beklemek ileriye doğru acele etmek,zamanı ve içinde bu anı bir armağan yerine bir engel gibi görmek,değerlerini yadsıyıp yok ederek zihninde üzerlerinden atlayıp geçmek demektir.Beklemek sıkıcıdır denir,oysa,büyük bir oranda zamanı kullanmadan ve deneyimlerinden geçmeden tüketmek eğlencelidir de.Hiçbir şey yapmadan bekleyen bir kişi,hiçbir yararı olmadan bir sürü şeyi sindirim sistemine yığan bir obura benzer diyebiliriz.Daha da ileriye giderek hazmedilmemiş gıdaların bir insanı daha güçlü yapmadığı gibi geçen zamanın insanı yaşlandırmadığını söyleyebiliriz.Zaten ari ve tam bekleme diye bir şey yoktur.”