“Bu hareketsizliğin,korkuya dayanan bu tereddüdün daha zararlı olduğunu,insan münasebetlerinde bir noktada taş kesilmiş gibi kalınamayacağını,ileriye atılmayan her adımın insanı geriye götürdüğünü ve yaklaştırmayan anların muhakkak uzaklaştırdığını seziyor..”

Sabahattin Ali

Explore This Quote Further

Quote by Sabahattin Ali: “Bu hareketsizliğin,korkuya dayanan bu tereddüdün… - Image 1

Similar quotes

“Bu akşam anladım ki, bir insan diğer bir insana bazen hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş. Gene bu akşam anladım ki, onu kaybettikten sonra, ben dünyada ancak kof bir ceviz tanesi gibi yuvarlanıp sürüklenebilirim.”


“...hayata karşı bıkkınlığı ve çaresizliği uçup gitmişti. Şimdi kendine güveniyor, iradesinin hayatına istediği şekilde istikamet verecek kudrette olduğunu görüyor ve olgun bir insan, bir kadın gibi düşünüyordu.”


“Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir. Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz?”


“Bu oda karanlık” diyordum, “bu oda yalnız bugün değil, her zaman böyle karanlık.. Burada kitaplarımla ben yaşarız ve bize aydınlık getirecek kimsemiz yok… Ben burada yalnızlığı bardak bardak içiyorum. Ve ihtiyar kanepelerle konuşmak istediğim zaman, onlar artık bana anlatacak yeni bir şey bulamıyorlar.. Sen bu odaya hiç görülmemiş bir şey gibi geldin.. Bu sarı duvarlar, bu yıllanmış eşya seni bir daha unutamazlar. Bana her gün senden bahsedeceklerdir. Onlar da benimle beraber seni arayacaklar, buraya her girişimde sorucu gözlerle bakarak: “Nerede o?..” diyeceklerdir. Tahmin etmiyorum ki senin bulunduğun yerler buradan daha aydınlık olsun. Buraya gelmek, tekrar başını göğsüme koymak, ellerini böyle yumruk yaparak avucuma vermek istediğin anlar olacaktır. O zaman hiç düşünmeden gel; beni kitaplarımın temiz arkadaşlığından ayıracağından korkma.. ”


“bir akşam eve dönerken mahallenin bakkalına uğramış, öteberi almıştım. tam kapıdan çıkacağım sırada, karşı evin bir odasında kira ile oturan bekarın radyosu weber’in oberon operası uvertürünü çalmaya başladı. az daha elimdeki paketleri yere düşürecektim. maria ile beraber gittiğimiz birkaç operadan biri de buydu ve onun weber’e hususi bir muhabbeti olduğunu biliyordum; yolda hep onun uvertürünü ıslıkla çalardı. kendisinden daha dün ayrılmış gibi taze bir hasret duydum. kaybedilen en kıymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor. yalnız kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlayışta insanın içini sızlatıyor. bunun sebebi herhalde “bu öyle olmayabilirdi!” düşüncesi yoksa insan mukadder telakki ettiği şeyleri kabule her zaman hazır.”


“.. İnsanlar birbirlerini ne kadar iyi anlıyorlardı... Bir de ben bu halimle kalkıp başka bir insanın kafasının içini tahlil etmek, onun düz veya karışık ruhunu görmek istiyordum. Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir!.. Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin esvafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatıyla öteye geçiveriyoruz?”