“Çocukluğumdan beri belki ilk defa olarak; hayatımın sebepsizliğini ve boşluğunu düşünerek içim ezilmeden , “Bugün de geçti işte…Ve bütün günlerim hep böyle geçecek sonra ne olacak sanki!” demeden uykuya daldım.”
“Artık Maria Puder, yaşamak için kendisine kayıtsız ve şartsız muhaç olduğum bir insandı. Bu his ilk anlarda bana da garip geliyordu. Bu yaşıma kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan bir insanın vücudu birdenbire benim için nasıl bir ihtiyaç olabilirdi? Fakat bu hep böyle değil midir? Birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz? Ben de, o zamana kadarki hayatımın boşluğunu, gayesizliğini sırf böyle bir insandan mahrum oluşumda bulmaya başlamıştım.”
“Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi. Tesadüflerin oyuncağı olacak olduktan sonra ne diye bir irademiz vardı? Kullanamadıktan sonra göğsümüzü doldurn hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı?”
“Gerçekte hep iki zaman arasındayızdır: Gövdenin ve bilincin zamanı arasında. Bütün öbür kültürlerdeki ruh ve gözde arasındaki ayrım işte buradan kaynaklanır. Öncelik her zaman ruhundur ve yeri bir başka zamanın aktığı çizgidedir.”
“Mevsimlerden yazdı ve tercüme-i halime ne söylesem azdı. Biliyordum, gidecekti. Kim bilir, belki de bir bekleyeni vardı? Lakin gözlerinden anlıyordum, o da benim gibi yalnızdı. Dışarıdan bakınca halleri pervasız, ruhu uçarıydı. Sevdiyse de çok, korkarım bana inanmazdı. İşte bu konuda çok haksızdı. Varsın olsun; başka kim gözlerinde umudu ve acıyı aynı anda böyle güzel taşırdı? Tanrı’nın kaderime yazdığı işte bu kızdı.”
“Yine sigara ve içki içilmiş, sigaralar, kadehler sayılmış; sonra, yalnız bugün için, iki sigara daha, çünkü bugünle pazartesi arasında üç gün var, Ivan'sız üç gün. Ama altmış sigara sonra Ivan Viyana'ya dönmüş olacak...”