“Kendi ruhunun pisliğini bu kadar yakından gören bir adam başkalarının temiz olacağına inanabilir mi?”
In this quote by Turkish author Sabahattin Ali, he poses a thought-provoking question about the ability of a person to believe in the purity of others when they are so acutely aware of their own flaws. The quote highlights the idea that one's perception of others is often colored by their own self-perception. It raises the question of whether someone who is constantly focused on their own shortcomings can truly see the goodness and purity in others. This quote speaks to the importance of self-awareness and how it can impact our interactions and relationships with others.
In this quote by Sabahattin Ali, the idea of self-awareness and judgment towards others is explored. The quote questions whether a person who is acutely aware of their own flaws can truly believe that others are inherently good. This concept is still very relevant in today's society, where self-reflection and empathy towards others are essential for fostering understanding and connection.
The quote by Sabahattin Ali explores the idea of how a person who is acutely aware of their own flaws and imperfections can believe in the purity of others.
"“Kendi ruhunun pisliğini bu kadar yakından gören bir adam başkalarının temiz olacağına inanabilir mi?” - Sabahattin Ali"
Reflecting on this quote by Sabahattin Ali, consider the following questions:
“Her gün bu kadar güzel mi bu deniz?Böyle mi görünür gökyüzü her zaman?Her zaman güzel mi bu kadar,Bu eşya, bu pencere?Değil, Vallahi değil;Bir iş var bu işin içinde.”
“Herkes hayatının bir devrinde şu veya bu şekilde talihinin şuuruna erer. Babam, ve hepimiz, onunla en zalim şekilde karşılaşmıştık. Babam bunu o kadar iyi biliyordu ki, bütün bu olan biten şeylerde kendi sabırsızlığının, kendi ihtiyatsızlığının payını bile düşünmeye lüzum görmüyordu. Garip bir sükunete kavuşmuştu. Kendi köşesinde sessiz sedasız oturan bir adam olmuştu. Yalnız ara sıra, bilmem niçin sofanın duvarına astığı ve bir daha oradan kaldırılmasına razı olmadığı saat rakkasına bakar ve sonra acayip ve mazlum bir gülüşle gülümseyerek yerinden fırlardı.”
“Neden bu kadar dangalaksın?" Sözcükler, iyice düşünmeden ağzımdan dökülüvermişti."Herkes bir konuda uzmanlaşmalı, değil mi?""Şey, harika bir iş çıkarıyorsun.”
“Şimdi seni neden bu kadar çok sevdiğimi anladım, çünkü kendim ölmüştüm ve yalnızca başkalarının canlılığını algılayabiliyordum.”
“Fakat arada bu uçurum daima kalacaktı. Ara sıra onun üstünden ellerimiz birbirine uzanacak, sonra ben küskün, o ümitli kendi dünyalarımıza dönecektik. Biliyordum, bu düşünceler sade bu akşamın düşünceleriydi. Yarın sabah ben kibrit kutularımı bir sepete tıkıp enstitüye gittiğim zaman başka bir adam olacaktım.”