“Tarihi seyirle beraber, tasavvufa diğer bütün ilimlerden daha çok şeyler karışmıştır. Bazen bu şeyler onu, bilmecelere, ilim değilmiş gibi ilimden ve nasslardan başka şeylere, tevhid, fıkıh ve usul-û fıkıh ilimlerinden uzak, hatta teşri ve takrirde vahiy derecesinde sırf ilhama çevirmişlerdir. Halbukî bütün İslâmî ilimler gibi tertemiz ve ayıklanmış olması gereken bir ilim için bu çok tuhaf ve garip bir şeydir.”
“Öyle ki tasavvufla ilgili birine bir kitap adını vermekte güçlük çekiyorum. Çünkü tasavvuf kitaplarının çoğuna, biraz bilgisi olan insanın hoşnut olamayacağı çok şeyler karışmıştır. Bakarsınız mesnedsiz ibareler, ölçüsüz şatahatlar ve bir tarafı yapayım derken başka tarafı yıkmalar çoktur.”
“Kuran'ın tamamı lafzen mütevatirdir. Yine sünnette birçok nasslar lafzan ve manen mütevatirdir. Bu kabilden olup manası açık ve delaleti kesin olan şeyler hepsi dinde zaruri olarak bilinen şeyler babındandır. Müslümanların onları bilmemesi ve başkasını taklid etmesi caiz değildir.”
“İbn-î Kayyim bile başlangıçta tasavvufî bir terbiye alarak sofu meşrep olmasına ve İbn-î Teymiyye'nin talebesi bulunmasına rağmen tasavvufa selefî bir yön vermiştir. İbn-î Kayyim de olmasaydı İbn-î Teymiyye medresesinde bu ilimden (tasavvuf) söz eden ve müstakil eser yazan bulunmayacaktı.”
“Müslüman kişiyi, ilmi kaynak kitaplarından ve ehil kişilerden almaktan soğutanlar gerçekte onun yolunu uzatmakta, daha doğrusu ulaşmaktan alıkoymaktadırlar. Bayağı vatandaşa nasih ve mensuhu istersen tefsir kitaplarından araştır yahut nüzul sebeplerini sayısız tefsir kitaplarında mevcut olduğu için onlardan öğren denilemeyeceği, aksine nasih ve mensuhla ilgili falanın kitabına bak diye tavsiye edildiği gibi tasavvuf ilmi ve diğer ilimler için de durum aynıdır.”
“Çok denedim çok gördüm. Ama İslam esaslarına uygun temiz bir tasavvufi terbiye almış kişiler dışında nefiste kemal, sülukta ihsan ve akıllıca muamele gücüne sahip nadir kimseler görebildim. Çünkü beşerî nefsin anahtarları sadece bu terbiyede, esas ve kurallarında bulunmaktadır.”
“Tasavvufî mirası tümü ile kabul etmek veya tümden reddetmek gibi bir tercih söz konusu değildir. Bu bakımdan alınacak veya terkedilecek şeyler için bir ölçünün bulunması zarurettir.”