“Yine İstanbul çirkin. İstanbul mu? İstanbul çirkin şehir. Pis şehir. Hele yağmurlu günlerinde. Başka günler güzel mi, değil; güzel değil. Başka günlerde Köprüsü balgamlıdır. Yan sokakları çamurludur, molozludur. Geceleri kusmukludur. Evler güneşe sırtını çevirmiştir. Sokaklar dardır. Esnafı gaddardır. Zengini lakayttır. İnsanlar her yerde böyle. Yaldızlı karyolada çift yatanlar bile tek.”
“Günlerden pazartesi. Yine vapurun alt kamarasındayım. Yine hava karlı. Yine İstanbul çirkin. İstanbul mu? İstanbul çirkin şehir. Pis şehir. Hele yağmurlu günlerde. Başka günler güzel mi, değil; güzel değil. Başka günler de köprüsü balgamlıdır. Yan sokakları çamurludur, molozludur. Geceleri kusmukludur. Evler güneşe sırtını çevirmiştir. Sokaklar dardır. Esnafı gaddardır. Zengini lakayttır. İnsanlar her yerde böyle. Yaldızlı karyolalarda çift yatanlar bile tek.Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey. Burda her şey bir insanı sevmekle bitiyor.”
“Bir kadın bir şehir olmalı. İstanbul kadar loş. Haliç kadar bulanık. Erik kadar tuza hasret. Nergis kadar güzel kokmalı. Derinlerine alıp sokmalı, sarmalı. Kalbi cam gibi kıpkırmızı atmalı.”
“Her gün bu kadar güzel mi bu deniz?Böyle mi görünür gökyüzü her zaman?Her zaman güzel mi bu kadar,Bu eşya, bu pencere?Değil, Vallahi değil;Bir iş var bu işin içinde.”
“Çiçekler için iyi bir şey mi yapmak istiyorsun? O halde onları toprakta tut, başka hiçbir yerde değil!”
“Bunun burasına İstanbul demişler, yaşaması hem güç, hem zevkli oluyor. Doğuyu batıyı, yetmiş iki milleti kucağında barındıran şehrimizde Amerikan modeli iş adamından, Avrupakâri centilmenden tutunuz, mağaza adamına kadar her türlü insan tipi, bir o kadar da hayat tarzı vardır. Biz tevekkeli değil, en medeni gurbette bile sıkılırız, hep İstanbul'u sayıklarız, bu ebedî Babil'i, bu şehir kılığındaki minyatür imparatorluğu.”