“Ah ! Acaba güneş batmadan öleceğim doğru mu? Gerçekten mi? Bu ben miyim? Dışarıdan kulağıma gelen bu çığlıklar, rıhtımda koşuşan şu sevinçli insan kalabalığı, kışlalarında hazırlanan şu jandarmalar, şu siyah giysili rahip, şu kırmızı elbise giymiş adam, bütün bunların hepsi benim için hazırlanıyor! Ölecek olan benim için ! Şu anda burada duran, yaşayan, hareket eden, nefes alıp veren, bütün masalara benzeyen bu masanın önünde oturan ve şu anda başka bir yerde olabilecek ben; dokunan ben, hisseden ben, buruşuk giysili ben!”