“Her şeyin bir sonu olmaz mı? Gece sona erer, gündüz sona erer, ay öyle, yıl öyle…... Her an ölümle yüz yüze kalabilirim. Ama yaşayabildiğim sürece ölümü karşılamaya gitmem gerekmez. Bir gün ister istemez ölümle karşılaşacağım; bu önemli değil. Önemli olan benim yaşamamın veya ölümümün başkalarının yaşamını nasıl etkileyeceği...”
“Siz yapan değil, olan bir insana benziyorsunuz. Ve inanın, bu çok önemli bir niteliktir.”
“Kadın olsaydınız, hiçbir şey düzeltmeyen, ama her şeyi düzelttikleri sanılan özenlere konu olduğunu gördükçe, gururlu bir ruhun nasıl tiksintiyle karışık hüzünlere kapıldığını anlardınız. Birkaç gün, pohpohlanacağım, yapılan haksızlık bağışlattırılmak istenecek. O zaman en akla uymaz istekleri bile kabul ettirebilirim. Bu düşüş, her şeyin unutulduğuna inanıldığı gün sona eren bu okşayışlar, beni alçaltıyor. Efendisinin iyiliklerini yalnız onun kusurlarına borçlu olmak...”
“Bir şeyler kırılıyordu, bir şeyler kırıldı. Kendini-nasıl demeli?-dayanıklı hissetmiyorsun artık: Sana bugüne kadar güç veren-öyle sanıyordun, öyle sanıyorsun-,yüreğini ısıtan şey, varoluş duygun,neredeyse önemli olduğun duygusu, dünyaya bağlanma,dünyada kalma duygusu eksikliğini hissettirmeye başlıyor.”
“Gece gündüz, uykuda olsun, uyanık olsun, vücuduna saplanmış bir oku taşımak demek. Çekilir şey değil bu.”
“Blog'una baktım."Ah. Tanrım. Bebeğim. Yüce İsa. Nasıl Bulmuştu? Bir dakika. Önemli olan bulmuş olmasıydı. Blog'um artık Google'da çıkıyor muydu? Bu muhteşemdi işte. "Yine beni takip ediyorsun, anlıyorum. Yasaklama emri çıkarmama gerek var mı?""Rüyanda görürsün Kedicik." Pişmiş kelle gibi sırıttı. "Ah, bekle, rüyalarında zaten başroldeyim, değil mi?”