“Chaol'a "ne zamandır uyuyorum?" diye fısıldasa da yüzbaşı ona yanıt vermedi. Bir kez daha "Ne zamandır uyuyorum?" diye sorduğunda Chaol'un yanaklarının hafifçe kızardığını fark etti. "Sende mi uyudun?""Ağzının duyu omzuma akana kadar uyuyordum."Celaena " Aman aman, nasıl da üste çıkıyor bu genç adam," deyince Chaol onun bacağını dürttü.”
“Chaol onun öfkesinne kıkırdayarak cevap verdi ve kılıcıyla , ayağa kalkmasına izin verdiği Celaena'ya silahların olduğu rafı gösterdi. "Başka bir silah seç. İlginç bir şey olsun. Beni terletecek bir şey, lütfen."Celaena ince kılıcını yerden alıp "Diri diri derini yüzüp göz kürelerini ayağımın altında ezdiğimde epey terleyeceksin." diye mırıldandı"işye aradığımız ruh bu."İnce kılıcı basbayağı fırlatarak yerine bıraktıktan sonra hiç tereddüt etmeden av bıçaklarını eline aldı.Eski dostlarım benim.Celaena'nın yüzüne muzır bir gülümseme yayıldı.”
“Enjoyed that, did you?" Chaol growled."Immensely." Celaena patted Chaol's arm as she took it in her own. "Now you must pretend that you like me, or else everything will be ruined.”
“Dorian tahtına iyice yaslandı. "Babamın imparatorluğayardım edecek birine ihtiyacı var. Güçlük çıkaran kişileri aradan çıkarmasına yardımcı olacak birine.""Yani pis işlerini yaptıracak bir yalakaya."Prens "Açıkça ifade etmek gerekirse, öyle." dedi. "Yaveri rakiplerini sessiz tutmalı."Celaena sevimli bir edayla "Mezar kadar sessiz." dedi.”
“Celaena," Chaol said gently. And then she heard the scraping noise as his hand came into view, sliding across the flagstones. His fingertips stopped just at the edge of the white line. "Celaena," he breathed, his voice laced with pain—and hope. This was all she had left—his outstretched hand, and the promise of hope, of something better waiting on the other side of the line.”
“Kancıklarımdan biri bir sürü melez doğurdu. Bir süre öncesine dek farkı anlayamacağımız kadar küçüktüler. Fakat... Eh, ben saf kan olacaklarını umuyordum.""Köpeklerden mi kadınlardan mı bahsediyoruz?""Hangisini tercih ederdin?" Dorian, Celaena'ya muzipçe gülümsedi.”
“Aman Tanrım! Ona ne kadar benziyor, ne acayip bir şey.Lord Wemyss'in bir oğlu daha olduğunu bilmiyordum." "Yok zaten." "Fakat inanılmaz bir benzerlik var aralarında." "Bu benzerlik değil." "Ama-" diyen John artık ne düşüneceğini bilemiyordu. "Ben hayaletlere inanmam," diyebildi sadece. "Bende inanmam." "Sen onu öldürmüştün." "Evet, kendine geldiğinde tekrar öldüreceğim." John da çok sinirlenmişti. "Sana memnuniyetle yardım ederim.”