“Çoğu zaman her şey önceden bellidir; mucize, evin bugün yarın ölecek ihtiyar kedisidir. Bütün gün köşede kımıldamadan uyur. Uyansın isteriz, ama yazık değil mi, uyusun isteriz.”
“Her gün bu kadar güzel mi bu deniz?Böyle mi görünür gökyüzü her zaman?Her zaman güzel mi bu kadar,Bu eşya, bu pencere?Değil, Vallahi değil;Bir iş var bu işin içinde.”
“Yazık ki erkekler, şımartıldıkları zaman nerede durmaları gerektiğini çoğu zaman bilemezler.”
“Okur kitap arar ama, kitabın da okuru bulduğunu ben çok gördüm. Açıklanabilir bir şey söylemiyorum belki, ama "rastlantılar"ın çoğu, açıklayamadığımız için rastlantı görünmez mi?”
“Ben şimdi saatlerimi üşengeçliğe ayarladım.Yarına üşeniyorum mesela o yüzden bu gün dün.Yahut bira içmek çok yorucu geliyor sodayla sarhoş oluyorum. Üzerimi örtmektense üşümemem lazım. Bunları düşünmemek için de mektup bekliyorum.Mektupta her şey yazacak.Ben okumayacağım tahmin edeceğim ama fazla da düşünmeyeceğim.Böyle böyle zaman lastik gibi uzayacak.Bir elimden bırakacağım yarın olacak dün.”
“Bu oda karanlık” diyordum, “bu oda yalnız bugün değil, her zaman böyle karanlık.. Burada kitaplarımla ben yaşarız ve bize aydınlık getirecek kimsemiz yok… Ben burada yalnızlığı bardak bardak içiyorum. Ve ihtiyar kanepelerle konuşmak istediğim zaman, onlar artık bana anlatacak yeni bir şey bulamıyorlar.. Sen bu odaya hiç görülmemiş bir şey gibi geldin.. Bu sarı duvarlar, bu yıllanmış eşya seni bir daha unutamazlar. Bana her gün senden bahsedeceklerdir. Onlar da benimle beraber seni arayacaklar, buraya her girişimde sorucu gözlerle bakarak: “Nerede o?..” diyeceklerdir. Tahmin etmiyorum ki senin bulunduğun yerler buradan daha aydınlık olsun. Buraya gelmek, tekrar başını göğsüme koymak, ellerini böyle yumruk yaparak avucuma vermek istediğin anlar olacaktır. O zaman hiç düşünmeden gel; beni kitaplarımın temiz arkadaşlığından ayıracağından korkma.. ”