“Bir genç kızı ne korkutur? Tin. Neden? Çünkü tin onun tüm dişi varlığının yadsınmasına yol açar. Erkeksi güzel bakışlar, çekici bir kişilik vs. iyi özelliklerdir ve bunlarla fetihler yapılabilir; ama asla kesin bir zafer kazanılamaz. Neden? Çünkü o zaman kızla, kızın kendi alanında savaş edilmiştir ve orda kız daima daha güçlüdür. Bu yöntemlerle bir kızın yüzü kızartılabilir, mahcup duruma düşürülebilir; ama güzelliğini ilginç hale getiren o anlatılması olanaksız, büyüleyici endişe uyandırılamaz.”
“kimi zaman bana neden içinde her şeyin iyi olacağı ütopik bir ülkeyi, bir ütopya niteliğinde bir dünyayı tasarladığımı sordular. yaşadığımız günlük yaşamın iğrençliği göz önünde tutulduğunda, bu soruyu yanıtlamak bir çelişkiye yol açabilir, çünkü bizler, günümüzde gerçekte hiçbir şeye sahip değiliz. insan, ancak maddi şeylerin ötesinde bir şeylere sahipse zengindir. ve ben bu materyalizme, bu tüketim toplumuna, bu kapitalizme, burada cereyan eden bu korkunçluğa, sırtımızdan yaşamaya hakları olmayan bu insanların zenginleşmesine inanmıyorum. gerçekte inandığım bir şey var, ve ben buna 'bir gün gelecek' diyorum. ve özlemini çektiğim şey, bir gün gelecek. evet, belki de gelmeyecek, ama ben yine de inanıyorum geleceğine. çünkü eğer inanmazsam, artık yazamam.”
“Tamam" dedim, "kız olduğuna sevindim, inşallah aptal olur, şu dünyada bir kızın olabileceği en iyi şey aptal ve güzel olmak”
“Bazen yolunu kaybedersin; bir ormanın alacakaranlığında yürürsün ve aniden eski fakat güzel bir eve rastlarsın. İşte o yosunlu eski ev iyi bir özdeyiştir! Eskidir, çünkü bilgeliğe sahiptir; güzeldir, çünkü sana bir umut verir!”
“..henüz genç ve sağlıklı bir bedene sahipken,zafer borularının öttüğü anda ölmek güzel olabilir; ama bir hastane koğuşunda uzun uzun acı çektikten sonra ölmek daha kötüdür herhalde, evde, sevgi dolu inlemeler, hafif ışıklar ve ilaç şişeleri arasında ölmek daha melankoliktir. ama bilinmeyen, yabancı bir diyarda, sıradan bir han odasında, yaşlı ve çirkinleşmiş bir biçimde, dünyada, arkada hiç kimsenin kalmadığını bilerek ölmek kadar zor hiç bir şey olamazdı. ”
“Ah, gençliğimin mabedi o sevgili nerelerde! Kaybolacak idiyse onu ne diye tanıdım ben?.. Kendi kendime: Çılgınsın! diyorum, artık bulunması olanaksız bir şey arıyorsun!Ama ben ona, o sevgiliye bir zamanlar sarılmıştım. Kalbinin atışlarını duymuştum. Yüce yaradılışı önünde kendimi benliküstüne yükselmiş gibi görürüm. Çünkü onun yanında ne kadar olabileceksem o kadar sezgili olurdum.Hey Tanrım! O zaman ruhumun hiçbir yeteneği boşa çıkar mıydı? Yüreğimin tüm evreni kucaklamadaki şaşılacak gücü onun önünde bütünüyle kendini ortaya koymaz mıydı? Yüreğin derinliklerinden yükselen ürpermeler, iki ruhun yüz yüze şimşeklenmesi aramızda her günün, bir alışverişine benzemez miydi? Ah, onunla her sohbetimiz ve iğneli şakalarımız dahil, her sözümüz inci gibi inceltilmişti, ben bunu bilirim...Asla unutamayacağım, onun ruhunun duruluğunu, sağlamlığını, onun o göksel yumuşaklığını asla unutamayacağım...”