“Sınırları tanıyan, benimseyen, bu sınırlara uyum gösteren hiçbir insan, karşı çıkmanın sonundaki bireysel bağımsızlığa erişemeyecek. Hem karşı çıkıp, hem de sınırlarda yaşayan insan, yaşamı boyunca çıkmazından sıyrılamayacak.”
“İnsan yirmi yaşında ya toplumun akılla bağdaşmayan düzenine girer ya da var olur. Uyum istemiyor, var olmak istiyor. Gidiyor. Sınırlarını zorluyor. Ben de gidiyorum. Henüz uyum duyacağım hiçbir şeyle karşılaşmadım.”
“Bu bencil dünyada bir sürü insan size duygularla ilerlenemeyeceğini, ahlak kurallarına fazla saygı göstermenin yürüyüşü geciktirdiğini söyleyeceklerdir; kendisine hiçbir yararları olmadığı bahanesiyle, bir küçüğü inciten, yaşlı bir kadına karşı kabalık suçu işleyen, iyi bir yaşlı adamın yanında bir sıkıntıya katlanmaya yanaşmayan, görgüsüz, bilgisiz ya da geleceği göremeyen insanlar göreceksiniz; daha sonra, bu adamların kırıp geçemeyecekleri dikenlere takıldıklarını, hiç uğruna yaşamlarını yaktıklarını göreceksiniz; oysa görev kuramına erkenden alışmış insan hiçbir engelle karşılaşmayacaktır; belki de o denli çabuk erişemeyecektir amacına, ama yeri sağlam olacak, ötekilerinki yıkıldığı zaman onunki kalacaktır.”
“Susarken, yürürken, sigara içerken, bakarken, uyurken, severken, boşalırken. Bu duyguyu yitirmediği sürece insanın bunalımı bile anlamlı. Duygular, bir kişi olarak belirlenmese de. Ama insan bu duygularını birinin tenine, bedenine aktarabilse, bunu başardığı an yaşam inandırıcı oluyor. İnsan hiç geçmesin istiyor varoluşu. Bu duyguyu yitirmemen gerek. İnsanda biçimlenmese de. Bu duygu beni yenen, içimde yaşayan ve ölen canlıyı yenen tek duygu.”
“Bunun burasına İstanbul demişler, yaşaması hem güç, hem zevkli oluyor. Doğuyu batıyı, yetmiş iki milleti kucağında barındıran şehrimizde Amerikan modeli iş adamından, Avrupakâri centilmenden tutunuz, mağaza adamına kadar her türlü insan tipi, bir o kadar da hayat tarzı vardır. Biz tevekkeli değil, en medeni gurbette bile sıkılırız, hep İstanbul'u sayıklarız, bu ebedî Babil'i, bu şehir kılığındaki minyatür imparatorluğu.”
“Hayat yaşamaya değmez. Aslına bakarsanız, insan ha otuzunda ölmüş ha yetmişinde, pek önemli değildi. Çünkü, her iki halde de pek doğal ki başka erkekler de başka kadınlar da yaşayacaklardı hem de binlerce yıl. Sözün kısası, hiçbir şey böylesine açık değildi. Şimdi de olsa yirmi yıl sonra da olsa yine bendim ölecek olan”