“Adam İngilizin dokuduğu kumaştan elbiseyi giyiyor, Alman malı lokomotifin çektiği trene biniyor. Namaz vaktine ne kadar kaldığını cebindeki İsviçre malı saate bakarak kestiriyor. Odesa'dan getirilen Rus unundan yapılma ekmek yiyor ama şapkayı giyince kafir olacağını sanıyor.”
“Serin bir yayla gecesiydi. Çevreye baktı. Kaç uygarlığı emzirmiş olan bu uçsuz bucaksız Anadolu yaylasında ne kadar anlamsız olduklarını, ne kadar küçük kaldıklarını düşündü: Ne arıyorlardı bin yıllık Türk yurdunun ortasında?”
“O zaman ne yapacağız?'' ''Hamlet'in dediği gibi: İşte sorun bu.”
“Uçup gideceğine, gerçeği anlamış olsaydı, sevinçle sarılıp ''Ben de seni seviyordum'' deseydi, ey büyük Allahım, ne olurdu? Mucizeler, lütuflar, sevindirmeler, nimetler, ödüller, mutlu etmelerle dolu hazinen boşalır mıydı?”
“Hiçbir şey Sakarya Savaşını kazanmaktan daha imkansız olamaz...”
“Kendimizi kurtarmak için geleceklerini satarsak, bu insanlar, ilerde hepimizi lanetle anmazlar mı?”
“evet kimsesizdik ama umudumuz vardıüç ev görsek bir şehir sanıyorduküç güvercin görsek meksika geliyordu aklımızacaddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamlarıkadınların kocalarını aramasını seviyorduksonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyazbilir bilmez geyikli gece yüzünden”