“Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalımTuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorumBu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibiSularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyorSeni aldım bu sunturlu yere getirdimSayısız penceren vardı bir bir kapattımBana dönesin diye bir bir kapattımŞimdi otobüs gelir biner giderizDönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güçBir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsinSeni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlatDurma kendini hatırlatDurma göğe bakalım”

Turgut Uyar

Explore This Quote Further

Quote by Turgut Uyar: “Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalı… - Image 1

Similar quotes

“Bir biz varız güzel öbürleri hep çirkin Birde bu terli karanlık Sonra bir şey daha var muhakkak ama adını bilmiyorum Nereden başlasam sonunda o ışıkla karşılaşıyorum Yarı çıplak utanmaz bir kadın resmini aydınlatıyor Akşam oluyor ya bir türlü inanamıyorum Oturmuş iri yapılı adamlar esrar çekiyorlar Daha bir aydınlık olsun diye içtikleri su Sarı toprakdan testileri güneşte pişiriyorlar Bir korkuyorum yanlız kalmaktan bir korkuyorum Gündüzleri delice çalışıyorum geceleri kadınlarla yatıyorum Sonra birden büyümüş görüyorum ağaçları Kısrakları birden yavrulamış Havaları birden güneşli Kadınlarla yattığım yetse ya Birde kadınlarla yattığıma inanmam gerekiyor Hoşlanmıyorum”


“ey susam!.. ey karanlık!.. ey borçlarını ödemeyenler!..sen o ses misin en aşağılardan gelen!..karıştırın bütün otları o aşağlardayıkın benim güvenimi,soğuk bir at olsun seslendigim ses, yıkın!..ben koşarım aşağlara, koşarımyıkanacak boğulacak su bulsam...ey her şey!.. ey beni gülünç eden bitki sapları!..sessiz katlanmalarıyla... içimde ölmüş çocukları sallayanvazgeçilmez uğursuz şarkının salıncağı!..ben durmadan en utandırıcı şeyleri hatırlasam.nasıl camsı gürültülerle olacak her şey,ve sularla,ve nasıl artık arınamaz kirlenmiş olurum o zaman, yıkın!..ben koşarım aşağlara, koşarımyıkanacak boğulacak su bulsamey bütün kadınlar uzak!.. güneşi övmüyorum. vekanım ne güzel akıyor... ıslak taşlıklarda. sanki her şey,sanki her şey!.. katıyürekli kârcıların, yani büyüktecimenlerinuzaklardan getirip sunduğu kanlı pahalı bir tabak...ey yanan bir şey,yanan ve içilen bir şey,karanlıktı kanım bir şey,güneşe başkaldırmıştı kanım (.....) sanarak.ben artık büyük kıyıları boylasam.ben koşarım aşağlara, koşarımyıkanacak boğulacak su bulsam...ey kimse yok!..ey bir mavinin unutulmasındanarta kalan!..ey sen var mısın?ey olma!..ah, yağmur başlayacakah, yağmur başlayacakah, yağmur başlayacakah, yağmur başlayacakah, yağmur başlayacakah, yağmur başlayacakah, yağmur başlayacakgece olsa da sussam...ben koşarım aşağlara koşarımyıkanacak boğulacak su bulsam...ey sür atlarını bacaklarımdan bağlayıp karışık ölümsıkıntııslakgülünçlüğürenkli camların!.. bir göl bulacağız sonunda,develerin suyunu içip tuzunu bıraktığı,kirli ayakparmak aralarını yıkadığı cünüp adamların, burunlarıkıllı...benim kanım gülünç ve kahraman lekeler bırakacaköbürkülerin yanında,camlar nasıl olsa kırılacaksonra yatacağı geceye gidecek herkesben ne yapsam ne yapsam ne yapsam...senden haber ver, ey yaralı kahraman atlar!.. ey büyütüpyaralarını yalayan atlar!.. otoburlukla kana karışmayan atlar!..arabanızı çekiyordunuz,aygırlarınızı iştahla uyandıran kalçalarınızda büyük yaralar...kuyulara eğiliyoruz, ve büyük övgüsünü yapıyoruz küçükyıkıntısının soğuk ışıklı kulüplerin, ve kara küplerin ve eteklerikısa, koltukları tüylü kadınların ve kötü dükkanlarkaranlığının...eğilmiş, çiçek toplayan bir çocuk bulsam...ben koşarım aşağlara, koşarımyıkanacak boğulacak su bulsam...”


“-Peki bundan sonra ne olacak? Nereye gidiyoruz? Cennet diye bir yer yok mu?-Hayır Jonathan öyle bir yer yok. O ne bir yer, ne de bir zaman. Cennet, kendinde kusursuzluğu bulmaktır.”


“ÇOCUKLAR GİBİBende hiç tükenmez bir hayat vardı Kırlara yayılan ilkbahar gibi Kalbim hiç durmadan hızla çarpardı Göğsümün içinde ateş var gibi Bazı nur içinde, bazı sisteyim Bazı beni seven bir göğüsteyim Kah el üstündeydim, kah hapisteydim Her yere sokulan bir rüzgar gibi Aşkım iki günlük iptilalardı Hayatım tükenmez maceralardı İçimde binlerce istekler vardı Bir şair, yahut bir hükümdar gibi Hissedince sana vurulduğumu Anladım ne kadar yorulduğumu Sakinleştiğimi, durulduğumu Denize dökülen bir pınar gibi Şimdi şiir bence senin yüzündür Şimdi benim tahtım senin dizindir Sevgilim, saadet ikimizindir Göklerden gelen bir yadigar gibi Sözün şiirlerin mükemmelidir Senden başkasını seven delidir Yüzün çiçeklerin en güzelidir Gözlerin bilinmez bir diyar gibi Başını göğsüme sakla sevgilim Güzel saçlarında dolaşsın elim Bir gün ağlayalım, bir gün gülelim Sevişen yaramaz çocuklar gibi”


“evet kimsesizdik ama umudumuz vardıüç ev görsek bir şehir sanıyorduküç güvercin görsek meksika geliyordu aklımızacaddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamlarıkadınların kocalarını aramasını seviyorduksonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyazbilir bilmez geyikli gece yüzünden”


“O kadar az yaşadım ki sanki hiç ölmeyecekmişim gibi düşünme eğilimindeyim; insan hayatının bu kadarcık bir şeye indirgenmesi gerçek olamazmış gibi geliyor bana; elinizde olmadan, er ya da geç bir şey olacak diye hayal ediyorsunuz. Büyük hata. Bir hayat pekâlâ da boş ve kısa olabilir. Günler ne bir iz ne bir anı bırakmadan sefil bir şekilde akıp gider; ve sonra bir anda duruverir.”