“Bütün duvarlar gibi iki anlamlı, iki yüzlüydü. Neyin içeride, neyin dışarıda olduğu, duvarın hangi yanından baktığınıza bağlıydı.”
“Sadeliğin üstünlüğünü, ayrıcalığını anlayabilmesi için otuz iki savaş çıkarması, ölümle bütün anlaşmalarını bozması, ün denilen pisliğe bir domuz gibi bulanması ve tam kırk yıl yitirmesi gerekmişti.”
“Küçük bir sinek vızlayıp kulağımın yanından geçti, sonra kayboldu. Daha önce hiç Noel'de sinek görmemiştim; Sanat 102 dersinde hissetmemiz öğretildiği gibi, iki tanıdık şeyin beklenmedik şekilde yan yana gelmesinin gerçeküstülüğünü hissederek ona vurdum. Gelecek bu olacaktı.”
“Sevmek! Kelimelere herkes kendine göre bir anlam, bir değer veriyor galiba. Bu değerler aynı olmadıkça iki kişi iki ayrı dil konuşuyorlarmış gibi olmuyor mu?”
“Kendini tazeleyebileceğin huzurlu bir köşen yoksa neyin var?”
“Nasıl kolayca söyleyiveriyor bunu. Sevmek! Kelimelere herkes kendine göre bir anlam, bir değer veriyor galiba. Bu değerler aynı olmadıkça iki kişi iki ayrı dil konuşuyorlarmış gibi olmuyor mu?”