“Ah ! Acaba güneş batmadan öleceğim doğru mu? Gerçekten mi? Bu ben miyim? Dışarıdan kulağıma gelen bu çığlıklar, rıhtımda koşuşan şu sevinçli insan kalabalığı, kışlalarında hazırlanan şu jandarmalar, şu siyah giysili rahip, şu kırmızı elbise giymiş adam, bütün bunların hepsi benim için hazırlanıyor! Ölecek olan benim için ! Şu anda burada duran, yaşayan, hareket eden, nefes alıp veren, bütün masalara benzeyen bu masanın önünde oturan ve şu anda başka bir yerde olabilecek ben; dokunan ben, hisseden ben, buruşuk giysili ben!”
“Şu çıplak çocuk şu tüyük bürk şairi ben-Ve emir ‘kûn’ diyor, doğruluyorum-‘bu ülke’den daha bıçkın tamlama bilmiyorum.AYAKKABILARINI KAPIMIN ÖNÜNDE GÖRMEYİİSTİYORUM!Çünkü bu,Seni seviyorumun içine nal salmak demektir.Ve hareketinin bana durduğunu akla uydurur.Oysa seni sevmem toplumu meşru kılarVe gitmen beni dile indirger sevgilim.…”
“Buralar hatıralarla doluydu. İnsan böyle şeylere nasıl dayanır? Yılların geçip gitmesine ve her şeyin belleğin bir oyunuymuş gibi bir belirsizliğin içine batmış olmasına... Bu ben miyim? Peki o ben miydim? Bütün bunları yaşayan. Hayır seyreden. Karar ver, yaşayan mı, seyreden mi? Yaşayan değilmiş gibi. Geçmişte başka biri, ama şimdi ben. Geçmiş olunca başka biri.”
“Soytarı olan ben değilim, deliliğini gizlemek için ciddiyet oyunu oynayan, şu aklın mantığın almayacağı ölçüde sinsi, bönlüğünden bile habersiz toplum.”
“-Kur'an'da bir cümle olduğunu biliyor musun? diyorum: "Herkesin kaderini boynuna astık" diye. - Hayır, diyor, ben kaderci değilim, kaderle alışverişim yok. Ben, dünyanın kaderiyim belki. Hiç değilse onunla ilgiliyim. Kur'an'da değil, fakat galiba Tevrat'ta şöyle bir cümle olacak:...ve seni Babil'den öte götüreceğim" İşte benim için bütün mesela bu! Babil'den öte gitmek.”
“Söylemek istediğim şu ki, medeniyet ihracı fikrine alışamıyorum ben. Çok değil, daha on sekizinci yüzyılla rayına giren endüstriyel dönemin başlangıcına kadar, şehirlerinin sokaklarından açık lağımlar akan ve tuvalet alışkanlığı bulunmayan bu insanlardan şimdi medeniyet dilemek zorunda kalmak bana zür geliyor.”