“Bu an için, sadece bu an için, beraberiz. Seni bana bastırıyorum. Gel, acı, beslen benden. Sivri dişlerini etime batır. Beni ikiye ayır. Ağlıyorum, ağlıyorum.”
“Haftalardır, mutsuz olduğu için olaylara başka anlamlar yüklüyordu; ara sıra yoldan geçen temiz yüzlü, iyi kişileri durdurup "Mutsuzum" demek geliyordu içinden, yolda şarkı söyleyen bu ihtiyar kadın, her şeyin düzeleceğine inandırırdı Lucrezia'yı. ... Ne saçma bir düştü mutsuzluk.”
“Bir hayalete karşı mücadeleye başlamak zorunda olduğumu keşfettim. Bu hayalet bir kadındı, onu daha iyi tanıdıkça "evin meleği" şiirindeki kahramanın adını verdim ona. Evin hayaleti korkunç tatlıydı. Olağanüstü alımlıydı. Genellikle hiç bencil değildi. Aile yaşamının zorlu sanatında mükemmeldi. Tavuk varsa kanadı o alırdı. Esiyorsa cereyanda o otururdu. Kısacası, öyle yaratılmıştı ki, hiçbir zaman kendi düşünceleri ya da istekleri olamazdı, tersine başkalarının düşünce ve isteklerine uymayı yeğlerdi o. Ve hepsinden öte -buna değinmeme gerek bile yok belki- arıydı. Yazmaya başladığımda daha ilk sözcüklerde onunla karşılaşıyordum. Kanatlarının gölgesi kağıdımın üzerine düşüyor, odamda eteklerinin hışırtısını duyuyordum... Arkamdan usulca yaklaşıyor ve fısıldıyordu... Sevimli ol, daha alımlı ol, kandır, cinsinin hilelerini kullan. Senin de kendine ait bir beynin olduğunu kimsenin anlamasına izin verme. Ve hepsinden önce: saf ol. Ve kalemimi yönlendirmeye çalışıyordu. Şimdi, haneme kazanç olarak geçirdiğim bir eylemi anımsıyorum... Arkama döndüm ve gırtlağına sarıldım. Onu öldürmek için elimden geleni yaptım. Eğer bu yüzden bir gün hesap vermem gerekirse, bunu kendimi korumak için yaptım, nefsi müdaafaydı. Eğer ben onu öldürmemiş olsaydım o beni öldürecekti.”
“Bütün bu yüzyıllar boyunca kadınlar, erkeği olduğundan iki kat büyük gösteren bir ayna görevi gördüler, büyülü bir aynaydı bu ve müthiş bir yansıtma gücü vardı. Böyle bir güç olmasaydı dünya hâlâ bataklık ve balta girmemiş ormanlardan ibaret olurdu. Savaşlarda zafer kazanıldığı duyulmazdı... Çar ve Kayzer ne taç giyerler, ne de tahttan inerlerdi. Uygar toplumlarda hangi işe yararlarsa yarasınlar, bütün şiddet ya da kahramanlık eylemlerinde aynalar gereklidir. İşte bu yüzden Napoléon da Mussolini de kadınların erkeklerden aşağı olduğunda bu kadar ısrarcıdırlar, eğer onlar aşağıda olmasalardı kendileri büyüyemezlerdi.”
“...bazı günler, bazı görüntüler, usul usul getirirdi onu aklına, o eski burukluktan uzak; insanları sevmenin ödülüydü bu belki...”
“Yarının hiçlik olması tehdidiyle mutlu olamam ve olmayacağım. Derin bir hakaret bu... Bu yüzden, beni acı çekmem ve yok olmam için, fikrimi sormadan ve küstahça var eden bu doğayı; su götürmez davacı, savcı ve davalı rolümle, kendimle birlikte mahkum ediyorum... Doğayı yok edemediğim için de, sadece kendimi yok ediyorum, hiçbir suçlunun bulunmadığı bir tiranlığa katlanmaktan bezmiş olarak...”
“Şu çıplak çocuk şu tüyük bürk şairi ben-Ve emir ‘kûn’ diyor, doğruluyorum-‘bu ülke’den daha bıçkın tamlama bilmiyorum.AYAKKABILARINI KAPIMIN ÖNÜNDE GÖRMEYİİSTİYORUM!Çünkü bu,Seni seviyorumun içine nal salmak demektir.Ve hareketinin bana durduğunu akla uydurur.Oysa seni sevmem toplumu meşru kılarVe gitmen beni dile indirger sevgilim.…”