“Hem her şeyi bir bıçak gibi delip geçiyor, hem de dışarda kalıp bakıyordu.”
“Bir pencereden güzel bir manzaraya baktığında, güzel manzara da aynı pencereden sana bakar! Fakat pencere ise hem sana hem de manzaraya bakar! Bilge adam penceredir; o her yere bakar!”
“Benim mutluluk kapasitemi bir kibrit kutusuna sığdırabilirsin. Hem de içindeki kibritleri bile çıkarmadan.”
“Fakat bir Üsküdarlı fakirin bir piyango bileti edinmesinin ne kadar mühim bir mesele olduğunu bilmeyen bir adam da pek İstanbullu sayılmaz. Hatta pek Türkiyeli bile sayılmaz. Hatta bazan insan çok kötü düşünmesini bilen bir adamsa dünyalı bile sayılmaz ve Merih yıldızı ahalisi gibi aramızdan sıyrılıp geçenlere, kolumuzu dürtenlere, güzel kızlarla geçenlere şaşar. Ne ise mesele burada değil. Fukaralık ayıp değil...Fukaralık ayıp değil dediğimiz zaman, hamal olalım, ıskatçı olalım; fukaralık ayıp değil dediğimiz zaman bunun ancak bir teselliden ibaret olduğunu ve fukaralığın bal gibi hem ayıp, hem günah, hem enayilik olduğunu biliriz.”
“Phobos korkunun kokusunu hem babası hem de kardeşinden daha yoğun alırdı; şayet sıradan insanların korkusu bir parfüm olsaydı en ucuzundan tek bir notası olurdu, o kesindi, fakat o tek ve eşsiz notaya doyamazdınız...Gülsuyu mu dese....hayır hayır daha basitti, hatta acınası; kendinden binlercesi olduğundan bihaber yabani çıçeklerden birinin hatırda kalmayan kokusu gibi; hüsnü kuruntulu. Doyamadığınız o hüsnü kuruntuydu.”
“İsviçre dağlarındakine benzeyen o mavi sisi anımsıyor ve biliyorum. Bu sis, çocukluğun bitmek üzere olduğu o kaygısız dönemde her şeyin üstünü kaplar ve o çok büyük, mutlu, neşeli dairenin içinden gittikçe daralan bir yol çıkar, ışıklı ve güzel görünse de bu dar yola girmek hem keyifli, hem de müthiş bir şeydir.”